DİĞER KATEGORİLER

YUNANİSTAN NEDEN SİLAHLANIYOR?

YUNANİSTAN NEDEN SİLAHLANIYOR?- Abdurrahman KUTLU- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Yunanistan’ın son yıllarda yoğun bir silahlanma içine girdiği herkesin dikkatini çekmektedir. ABD’den, Fransa’dan, Almanya’dan, İsrail’den, Birleşik Arap Emirlikleri’ne kadar birçok ülkeden çeşitli özelliklerde savaş araç ve gereci satın almaktadır. Son on yıldır sürdürdüğü silah alımı kısıtlamasına son vererek, silah alımına büyük bütçeler ayırmaktadır. 2021 yılında, bir önceki yıla göre silah alımı bütçesini beş kat artırmıştır. Birçok yeni savaş silahları alırken, elinde olanlarında modernizasyonuna gitmektedir. Bunun için Fransa, Amerika gibi ülkelerle savunma-işbirliği anlaşmaları yapma gayretleri içine girmiştir. Amerika’ya Türkiye sınırında, Dedeağaç’ta bir üs kurdurma gibi, Türkiye için tehdit olacak ve Türk-Yunan ilişkilerini bozacak adımı atmaktan da çekinmemektedir. Yunanistan, Girit Adası gibi bazı yerlerde Amerika’nın üs kurmasına izin vermiş, bu haliyle de “Yunanistan bir Amerika Üssü oldu” ifadesini hak etmektedir. Bunların dışında Yunanistan yakınımızdaki adalara; ortada Lozan’dan başlayan çeşitli anlaşmalar olmasına rağmen, anlaşmaların hilafına silahlandırmaya, asker yığmaya devam etmektedir.
Yunanistan elbette bu politikaları ile büyük yanlışlık içindedir. Türkiye’nin ona karşı beslediği bir husumetinin olmadığını çoktan anlaması lazımdı. Turizmden başka önemli bir gelir kaynağı olmayan Yunanistan, anlaşılan kıt kaynaklarını halkının refahı için harcama yerine, silahlanma yolunu seçmiş. En büyük turist kaynağının Türkiye olduğunu iyi bilen Yunanistan’ın, Ege Denizini bir barış denizi yaparak yoluna devam etmesi bölge huzuru için de gerekliydi.
Yunanistan’ın silahlanma yarışını; sadece Türkiye’den korkuyor, Türkiye’den endişe ediyor gibi basitçe geçiştirmek yanlış olur. Yunan milliyetçiliğinin fanatizm boyutunda yüzyıllardır yürütülmesinin altında din adamlarının, yani Ortodoks papazlarının rolü olduğunu bilmek lazım. Yunanistan’ın bağımsızlık öncesi 1821 yılında çıkardıkları ve 200.yılına ulaştığımız Mora İsyanlarında Ortodoks din adamlarının büyük rolü olmuştur. Bu isyanlarda nerdeyse bir Türk kalmayacak şekilde, Mora yarımadasında büyük Türk katliamı yapılmıştır. Bu isyanlar da suçlu bulunan Patrik 5. Giorgio, Patrikhanede, bugün Kin Kapısı denen yerde asılmıştır. Mora isyanları, Avrupa devletlerinin ve Rusya’nın arka çıkmasıyla bastırılamamış ve on yıl sürmüştür. Avrupa ve Amerika şehirlerinde isyancılar için yardımlar toplanmış, bu şehirlerden gelip isyancılara katılanlar olmuştur. Aynen günümüzdeki PKK tablosu o zaman sergilenmiştir.
Balkan Savaşlarında ölen, kaybolan binlerce Türkün başına gelenlerden de din adamları aktif rol oynamışlardır. Dört yüz sene hüküm sürdüğümüz Atina’da bugün kayda değer bir cami yoktur. Biz o zamanlarda olanları çoktan unutmuş olsak da, Türklere yapılan katliamları hiçbir uluslararası mahfilde dile getirmemiş olsak da, bunu yapanların hiç geri atmadan bildiklerini okumaya, yeni projeleri ile sınırlarımızda, Ege’de, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta vb. yollarına devam ettiklerini müşahede ediyoruz. Bugün Yunan hükümeti, Lozan antlaşmasında açıkça belirtilmesine rağmen, Batı Trakya Türklerine insani haklarını bile vermiyor, onlara Türk demekten bile özellikle kaçınıyor. Bunu dışişleri bakanlarının yakın zamanda Türkiye’yi ziyaretlerinde Türk halkı müşahede etmiştir.
Herkesin bildiği, Kıbrıs’taki katliamları da organize eden bir papazdı. Yunanistan hükümetlerinin Türkiye ile ilgili politikalarında Ortodoks din adamlarının büyük etkisinin olduğunu tahmin etmek zor değildir. Bunun sebeplerini iyi anlamak gerekir. Burada en büyük faktör, Ortodoksluğun Bizans döneminde (Doğu Roma) Anadolu’da doğup, gelişmesidir. Onların Bizans’ı yeniden canlandırma hayali içinde olduklarını tahmin etmek zor değildir. Onların bu hayalleri, Batının öteden beri Türkleri önce Avrupa’dan, sonra Anadolu’dan atma düşüncesi ve adına “Şark Meselesi” dedikleri projeleri ile uyum göstermektedir. Sadece uygun zamanı beklemektedirler. Bu fırsatı Mondros Ateşkes Sözleşmesi (30 Ekim 1918) ve arkasından gelen Sevr antlaşması ile yakalamışlar ve sonuca çok yaklaşmışlardı. Ancak onların projeleri Allah’ın takdiriyle Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Milli Mücadelenin değerli kurmay kadrosu ve Türk Milleti tarafından bertaraf edilmiştir. Ama hedeflerinden vazgeçtikleri hiçbir zaman düşünülmemelidir. Şark meselesinin birinci kısmında istediklerini gerçekleştirdiler, şimdi sıra ikinci safhada. Yani Türkleri Avrupa’dan çıkardılar, simdi sıra Anadolu’dan çıkarmaya geldi. Bunun da ancak Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkıp parçalamakla mümkün olacağını gayet iyi biliyorlar.

Dr. Abdurrahman KUTLU