"YA ÖLÜMLER BOĞACAK ŞARKILARIMI"- Lütfi AYHAN- Yeni Meram Gazetesi
Başlıktaki cümle Antik Yunan inancında var olan bir "tanrıçaya!" karşı yapılmış/söylenmiş bir hitaptan alınmadır. Başlıktaki cümle 80' li yılların başında öğretmen olarak atandığım Sorgun Lisesinde, ilk öğretmenlik yıllarımda, 80 darbesinin ortalığı kasıp kavurduğu günlerde bir 19 Mayıs Kutlama töreninde bana verilen tören konuşmasında geçen vurucu cümlelerden biri idi. Siyasi ortamın sislerle kaplı olduğu o dönemde, darbeden önce çok farklı görüşlere sahip olan herkes o günün baskın görüşünün rengine bürünmüştü. O sebepten her söz ve eylem, ilçede en büyük mülki amir koltuğunda oturan asker kişiye göre ayarlanıyordu. Ben taze, yeni, bıçkın bir öğretmendim. Bana verilen bu görevin yeni olmam hasebi ile bana verilmemesi gerektiğini herkes gibi bende biliyordum. Ama benim derslerde ve özel sohbetlerde Mevlana, Yunus, Cemil Meriç, Necip Fazıl başta olmak üzere Türk edebiyatının önemli şairlerinden şiirler, deneme ve tiyatro yazarlarından, tiradlar aktarmam dikkat çekiyordu. Bu sebepten (veya "görelim boyunun ölçüsünü" düşüncesinden dolayı olabilir) tören konuşması bana tevdi edildi. Ben de o günün şartlarında öyle bir konuşma hazırladım ki içinde o güne kadar yapılmış konuşmalardaki cümleleri, ezbere bildiğim muhteşem mısralar ve tiradlar ile değiştirip süsleyince hiç kimse, "bunlar senin sözün değil, bu cümlelerin konu ile ilgisi yok diyemedi. "Bu konuşma alıştığımız konuşmalardan farklı duruyor. Edebi yönü çok güzel ama bazı yerlerini anlayamayoruz" dediler. Sonuçta o konuşmayı yaptım.
Törenden sonra bu günlerde yeni Parti Kuran (Anahtar Parti. Rabbim kendisine başarılar versin.) benim de sevip takdir ettiğim, konuşması ve hitabeti çok güzel olan Yavuz Ağıralioğlu Bey'in, edebiyatla, şiirle iç içe olan babası Mustafa Bey, beni tebrik etti ve "Dikkat et ölümler boğabilir şarkılarını" dedikten sonra, "Ne anlattıysan çok güzeldi, lakin protokol dâhil hakkıyla anlaşıldığını düşünmüyorum" dedi. (Sorgun her zaman münevverler diyarı olmuştur. Tabi o günlerde düşünce ve ifade hürriyeti 141-142 ve 163. Maddelerin bukağıları ile zincire vurulmuştu. Allah razı olsun merhum Özal bunları kaldırdı.) Bu girişten sonra esas mevzuya giriyorum.
HAVA VE SU, SÖZ VE KELİME
Medeniyetinin, kültürünün temelini Kur'an oluşturan, topraklarında Mevlana'dan Yunus'a, Baki’den, Fenni'ye, Fuzuli'den Nabi'ye, Necip Fazıl’dan, Cemil Meriç'e... Büyük çınarlar yetiştiren bir diyarın, bir kültürün, bir medeniyetin varisi olan bizler maalesef son yıllarda (değişik sebeplerden) "kurbağa diline" demir attık.
SÖZ OLA KESE SAVAŞI
"....Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı. Hayat O'ndaydı..." (Yuhanna)
"Bir adam Meçhule tırmanıyordu.
Sisyphe'e benziyordu uzaktan.
Bir adam Meçhule tırmanıyordu topraktan.
Arkası uçurum, yanları duvar.
Kaç sabah güneşle selamlaştılar,
Kaç akşam yıldızlar feneri oldu, bilmiyor.
Kayaya çaktılar Promete'yi,
Homer'i karanlığa gömdüler,
Tanrılara yaklaşan,
Nemesis'in gazabına uğrar.
Adam haykırdı:
Nemses, Nemses!
Ey yıldırımlar gibi ulu çınarlara musallat olan Tanrıça...
Ben ne Olemp'in sırlarını faşeden bir yarı Tanrıyım,
Ne erguvanlar içinde doğan bir prens.
Ama mademki, parmakların bana kadar uzandı,
Madem ki beni de hışmına layık gördün,
Seni utandırmayacağım:
Ya ölümler boğacak şarkılarımı
...
Ve Meçhule tırmanan adam KELİME oldu. "
Cemil Meriç BU ÜLKE
Bu ve aşağıdaki alıntı hayatın, varlığın, düşüncenin, insanın temelinde söz ve kelimenin yerlerini değişik şekillerde anlatıyor. İnsanı diğer canlılardan ayıran en büyük özellik, en büyük haslet galiba onun tefekkür etme, hayal kurma ve bunları söze, kelimelere yükleme ve nakşetme yetenekleridir. İnsanları birbirlerine üstün kılan söz söylemedeki mahareti ve kelimeleri kullanmaktaki zenginlik ve ustalığı mı? Tarihe ve günümüze bakınca insanları insan yapan, onları erdemli ve manevi yönden diğer insanlara üstün kılan öğelerin başında samimi ve hakiki bir inanç ile birlikte yazdıkları ve konuştuklarıdır. İşte ikinci örnek:
– Kur'an'dır bu!
Her karanlığı aydınlatandır bu!
Bütün sözlere, bütün eylemlere hakandır bu!
Kur'an'dır bu!
Yerin göğün sırrını kesin buyruklarla açıklayandır bu!
Tekmil peygamberleri doğrulayandır bu!
Kur'an'dır bu!
O doğmayan ve doğurmayanın ağzından,
Doğrudan doğruya onun ağzından konuşandır bu.
O ki yerde insanların yürek vuruşunu ayarlayandır,
Gökte yıldızların dönüşünü sağlayandır.
...........
Kıyamet göğü gergin bir davul kesilip
Gümbür gümbür ötmeden,
Yeryüzünü karanlık yankılar
Kanlı çığlıklarla tir tir titretmeden
Gecenin sarp doruklarından öfke yangınları kopmadan,
Yamaçlardan inen som ateşten süvariler
Tüm kentleri köyleri kasıp kavurmadan,.."
Turan Oflazoğlu IV. MURAT
Asil ruhlar, iyi ve yüce gönüller sözün, kelimenin doruklarında otağ kurarlar. Neslimizi ve nefsimizi zirvelere çıkarmak dileği ile...