TEVİL ETMEK (BAŞKA ANLAM VERMEK) -Tayyar Çimen-Yeni Meram Gazetesi
Arapça’dan dilimize girmiş tevil ve tevil etmek kelimelerini neden konu ediyorum, nereden çıktı bu? Diyebilirsiniz, Değerli Okuyucularım. Açıklayım.
Gazete makalelerinde, televizyon açık oturumlarındaki (panel) konuşmalarda , iletilerde (mesaj), tivitlerde (tweet) özetle medyada bu tevil etme durumuyla sıkca karşı karşıya kalıyoruz.
Canlı örnek olarak, bilhassa televizyondaki tartışmalarda bunu çok açık görüyoruz. Tartışma yöneticisi (moderatör) soruyor: “Son İstanbul seçimlerinde, kaybeden parti, oylar çalındı demişti, fakat YSK’nun (Yüksek Seçim Kurulu) gerekçeli kararında, oy çalınmasından hiç behsedilmiyor, ne dersiniz?” Cevaba bakınız, “Efendim, YSK çalınmadı da demiyor. Demek ki çalındı.”
Yönetici soruyor : “Ekonomik durumun iyi olmadığını kabul etmiyor musunuz?Halkın büyük bir kesiminin geçim sıkıntısı çektiğini bilmiyor musunuz?” Cevap: “ Efendim, bazı sıkıntılar olabilir. Her ülkede bunlar oluyor. Dış borcumuz çokmuş, (yaklaşık 445 milyar dolar) ABD nin dış borcu ne kadar biliyor musunuz? Yaklaşık 22 trilyon dolar, yani bizim borcumuzun yaklaşık 50 katı. (Türkiye bütçesini dünya devi ABD bütçesiyle kıyaslamaya kalkıyor). Her yere, işlerimiz kötü diye ilan etmek doğru mu, bazı meslek kuruluşlarının hep olumsuz rakamları dış dünyaya açıklaması olur mu? Bizim muhalefet, ekonomik sıkıntıları her yerde açıklayıp duruyor. Dışarda bu iyi olmuyor vs vs.”
Bakıyorsunuz, yukardaki sözler bir sorumlu hükümet sözcüsüne ait sanıyorsunuz. Hayır, bu sözler bir tarafsız(!) bilim insanına ait. Kendini adeta görevlendiriyor, sorulan her şeyi tevile çalışıyor (yani yukarda açıkladığımız gibi, başka anlam yüklüyor). Böyle konuşan bu bilim insanına güven kalmıyor doğal olarak. Bu örnek çoğaltılabilir.
Sebepler üzerinde düşünüp araştırırken görüyorsunuz ki, bu tür insanların konuşmalarında tevil yoluna sapmalarının önemli sebeplerinden biri, o insanların o makam veya kuruluşlara bir şekilde çıkar yönünden bağımlı olmalarıdır. Kimileri o makamın gazetesinde görevli, kimileri devletten yüksek maaşlı danışmanlık işi kapmış, kimileri de siyasal planlar yapmış, beklenti içinde. Bir sürü çıkar planları var.
Oysa neler beklerdik? Soru soruduğunda, bilgili bir meslek adamının(nerede görevli
olursa olsun) bize nesnel (objektif) bir biçimde, doğru olanı açıklamasını beklerdik. Koltuğunda kendine güvenle oturan bilim insanımızın, cumhurbaşkanının atadığı bir rektör de olsa, sorunun bilimsel cevabını insanlarımıza anlatmasını beklerdik.
Mevlana’nın (1207-1273) “su ateşten korkmaz” dediği gibi, bilgili insan doğruyu söylemekten korkmamalı. Öte yandan, Büyük Çin Düşünürü Konfüçyüs ( M.Ö.551-479) diyor ki, “doğru olanı gördüğü halde söylememek, yapmamak cesaretsizliktir.” Aynı konuda bakın Yunus Emre (1240-1320) ne diyor :”Sözlerin doğrudur sen doğru isen, doğruluk olmaz sen eğri isen.”
Saygılarımla.
.