SOSYAL BİLİMLER ÜZERİNE- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi
Bu yazıda maksadımız bilimlerin (ilimlerin) tasnifini yapmak değil, günümüzde sosyal bilimler nerede duruyor, sorusuyla ilgili düşünceleri aktarmaktır. Yakın zamana kadar birçok kişi veya aile hayata kolayca atılmak ve gelir elde etmek için bir sanata gitmeyi veya mesleği tercih ederdi. Şimdi bu durum biraz değişti. Birçok aile çocuklarının ileride iyi bir gelir ve meslek sahibi olması için eğitim üzerinde yoğunlaşmaktadır. Tercihler içinde sosyal bilimler, getirisine bağlı olarak daha gerilerde tercih edilmektedir. Mesela üniversiteye girişte hukuk eğitiminin puanları sosyal bilimler içinde yüksektir. Çünkü bu alandan mezun olanların iş sahibi olmaları –şimdilik- daha kolaydır. Tabii ki, bu sınavda puanlar arz ve talebe göre şekillenmektedir. Yıllar önce sosyal bilimlerde başka alanların puanları daha yüksekti.
Sosyal bilimler insan ve toplumla ilgili pek çok alanı ilgilendirmektedir. Muhtevasına felsefe, siyaset bilimi, edebiyat, hukuk, ilahiyat, sosyoloji, tarih, iktisat, psikoloji gibi disiplinler dahildir. Kültür ve sanat da bunun içindedir. Birkaç yüzyıl öncesine kadar sosyal bilimler denildiğinde akla felsefe, edebiyat, hukuk ve tarih gelirdi. Şimdi ise bu ayırım epeyce artmıştır. Hatta bazen bir alanda çalışma yapan, bu alanın doğduğu ana disiplinin farkında bile olmamaktadır. Fen bilimleri ise teknik, tıp, kimya, fizik ve matematik gibi disiplinler girer. Eskiden bunlar arasında büyük ayırım yoktu. Birçoğunda behresi olanlara “hezarfen” denilirdi. Günümüz de artık bu alanların detaylarında uzmanlaşma söz konusudur. Bunun sebepleri ve sonuçları da ayrı bir tartışma konusudur.
Lise ve üniversitelere giriş imtihanlarında sosyal bilimler, genellikle fen bilimlerine göre düşük puanlı kalmaktadır. Öğrencilerin fen bilimlerinde yarışmaları daha çok meslek sahibi olmalarının bu alanlarda daha elverişliliği ile ilgilidir. Çünkü tıp ve bazı mühendislik alanlarında yetişenler daha cazip işler bulabilmekteler. Halbuki sosyal bilimlerde iş şartları biraz daha bunun gerisindedir. Yine iş cazibeleri sosyal alanlarda daha düşüktür. Aynı şekilde temel fen bilimleri toplum için önemli olduğu halde, yeterli iş alanlarının oluşturulamaması sebebiyle üniversite sınavlarında tercih edilmemektedir. Nitekim pek çok üniversitenin bu bölümlerinin öğrencileri yok denecek kadar azalmıştır.
Sosyal bilimlerde yetişme süresi kısa görünse bile, aslında fen bilimlerine göre kısa da sayılamaz. Ama hangi olan olursa olsun, “küpe girmeden sirke olunmuyor”. Ayrıca sosyal bilimler çok disiplinli ve kapsayıcı çalışma yapılmasını gerektiriyor.
Ülkemizde sosyal bilimler alanında mesafe alınmadığı ile ilgili farklı seviyelerden şikayetler geliyor. Bunları kısaca analize tabi tutalım: insanımızda “yabancı hayranlığı” üst düzeyde olduğundan, kendi içinden yetişenler geri planda kalmakta, yabancılara rağbet sürmektedir. Sahasında önde gelen bir akademisyenin şu tespiti dikkate değer: “Yıllardır gazetede kendi ismimle yazı yazarken okuyuculardan doğru düzgün takdir veya eleştiri almadım. Bir gün adımı yabancı bir adla değiştirip, aynı türden yazımı yazdım. Arkasından büyük takdirler gelmeye başladı: Bakın, yabancı yazar ..şunu belirtiyor, diye…” Bu tür hayranlıklar sol, sağ, muhafazakar kesimlerde ortak özellik… Dindar kesimlerde de aynı özellikleri görmek mümkündür. Dini bir konuda adı, açıkça Arap toplumuna mensup olduğu görülen birisi olursa, (isminde harfi tarif veya mensubiyet yâsı olan birisi) çok itibar görüyor. Ya da yöresi, giydiği, kılığı, kıyafeti değişik olursa da aynı… Halbuki bu toplum içinde yetişen pek çok ilim adamı, düşünür vs. hiç de yabancı toplumda yetişen emsallerinin gerisinde değil…
Fen bilimleri tıp veya mühendislik olsun, tüm toplumlarda aynıdır. Mesela, Covid-19’a karşı tıbbi tedbirler alınıyor, dünyadaki doktorlar hangi millet veya ırktan olursa olsunlar birbirlerinin tecrübelerinden faydalanıyorlar. Makineler, laboratuvar deneyleri tüm dünyada aynı şekilde yapılıyor… Ama iktisadi ve sosyal tedbir alınırken, kültür politikaları uygulanırken, eğitim yapılırken, dini konular tartışılırken vs. her ülke/toplum kendi şartlarına göre politika izliyor. Bu nedenle sosyal bilimler ideolojiye açık alanlardır. Yani her sosyal disiplinin bir ideolojisi ve fikir kaynağı vardır. Bizde sosyal bilimlerle uğraşanlar, eğer kendi medeniyetlerine yabancı iseler veya toplumlarının düşüncelerine değer vermiyorlarsa, bunların yaptıkları ancak yabancı dil seviyelerine göre çevirmenliktir. Mesela, Avrupa’nın kültür ve sosyal çevresini bilmekle, kendi toplumumuz için çözümler üretmek çok zordur, hatta pekçok zararlara yol açar. Aynı şekilde sağ ve sol, muhafazakar ve ilerici gibi kavramları Avrupa’daki gibi kendi ülkenize uyarlama yanlış sonuçlara götürür. Kendi kültüründen habersiz biçimde yapılan sosyal bilim çalışmaları aynı zamanda modern sömürgeciliğe hizmet etmek demektir.
Sosyal bilimler metodolojiyi yani usulü yakından ilgilendirir. Teknik bilimlerinde de muhakkak metot vardır. Ama sosyal bilimlerin metotları daha çok bir kurucusuyla anılır. İktisatta A. Smith, Keynes veya bizde Ebu Hanife gibi…
Sosyal bilimler ideoloji ile yakın ilgisi olduğundan, bu alanlarda tarafgirlik de fazla olmaktadır. Özellikle mahalle baskısının olduğu ideolojik gruplarda, başka görüşten olanların çalışmalarına atıf yapılmadığından bu durum kolayca anlaşılabilir.
Bir dönem, bizde dini bilimlere çok ağırlık verilip felsefe ve pozitif bilimlerin ihmal edildiği belirtilir. Bazı dönemlerde de teknik gelişmelerini hızlandırmak amacıyla mühendisliklere ve temel fen bilimlerine büyük ağırlık verilmiştir. Bu konudaki kamunun eğitim politikaları şüphesiz ki yönlendiricidir, bununla beraber toplumun ihtiyaçları ve eğilimleri de önemlidir. Tabii ki teknolojik gelişmeler hem sunduğu fırsatlarla hem de insan davranışlarında meydana getirdiği değişikliklerle sadece teknik bilimleri değil, sosyal bilimleri de etkilemektedir.
Sosyal bilimlere maddi desteğin azlığı da bu alandaki çalışmaları sınırlamaktadır. Eğer yaptığınız çalışmanın piyasası yoksa içindeki bilgiler ve fikirler ne olursa olsun kitabın içinde kalmaktadır. Bu sebeple basılan eserleri, devletin belirli miktarda kitap satın alarak kütüphanelere dağıtması halinde bu tür yayınlar artacaktır.
Dikkat çeken bir husus da, disiplinler arası veya çok disiplinli çalışma ihtiyacıdır. İktisat biliminde diğer alanlarla ilgisinden dolayı iktisat tarihi, iktisat sosyolojisi, iktisat psikolojisi gibi alt disiplinler ortaya çıkmıştır. Sadece sosyal bilimlerin birbirleriyle değil fen bilimleriyle de önemli münasebetleri vardır. Sağlık yöneticiliği buna misal verilebilir. Bir hastanede verim, sadece oradaki doktorların niteliklerine bağlı değildir. Bunun yanında o hastanenin yönetimi, hem doktor ve diğer sağlık personelinin hem de hastaların memnuniyetleriyle irtibatlıdır. Bu sebeple sağlık yöneticiliği ara bir alan olarak ortaya çıkmıştır.
Sosyal bilimleri küll (bütün) olarak değerlendirmeye çalıştık, ama her alanın kendisine has özelliği olduğundan ayrı ayrı ele almak daha uygun olabilir. İnsanın hangi bilim olursa olsun, kendisini yetiştirmesi ve sürekli bir iyileşme içinde olması hem kendisi ve aile çevresine hem de mensup olduğu millete en büyük katkısıdır. Sosyal bilimler, fen bilimleri gibi insana ve medeniyete hizmettir.