DİĞER KATEGORİLER

SOSYAL BARIŞ-8

SOSYAL BARIŞ-8- Kudsi ÖNCÜ- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

ADALETTE SUÇ VE CEZA MÜTENASİPLİĞİ:
İnsanlık tarihinin başlangıcı konusunda antropolojik analizler sonucuna göre milyarlarca evvel olduğu ifade edilmektedir. Zaman tüneli itibariyle bu tarihin kesin bir rakamla ifade edilmesi mümkün görünmemektedir. Bilim dünyasının ve bilim adamlarının bu konudaki analizleri ve yorumları hayli farklılıklar arz etmektedir. Hz Adem öncesi beşer olarak nitelenen akıl, muhakeme, vicdan, müterafıklık/farkındalık gibi değerlere sahip olmayan vahşi saldırgan, can alan bir beşer topluluğu var mıydı? Kur'an'da insan suresinin 1 ayetinde Allah şöyle buyurur; "gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geçti ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi"(Ahmet Hamdi Elmalılı meali)
Acaba Kur'an'da bahsedilen bu beşer üzerinden geçen zaman mıdır? İlahiyat bilmiyle uğraşan bazı akademisyenlere göre; "Allah bu beşer topluluğuna akıl, muhakeme, vicdan ve irade nimetlerini vererek onları insan mertebesine yükseltti. Bu topluluğun da bir rehbere/ öndere/peygambere ihtiyacı vardı. Allah Hz Adem'i yaratarak, bazı öğreti ve bilgilerle donatarak bu topluma peygamber olarak gönderdi." Beşer toplumu bu nitelikleri ile yepyeni ve değerli bir statüye kavuştu. Bu değişimle birlikte beşer tarihinden, insanlık tarihine geçiş olmuştur.
İnsanlık tarihi ile birlikte insanlık; Kültürel ve sosyal evrimleşme süreçlerini yaşamıştır. Doğru-yanlış, yararlı-zararlı, güzel- çirkin, suç ve ceza gibi kavramlar tezahür etmiş ve algılanmıştır. İnsanlık Hz Adem'le birlikte vahiy ile tanışmış, irade/tercih hakkı/özgürlük nimeti ile mücehhez olmuş böylece imtihan sahnesinde yerini almıştır. Bu süreç insanların sosyal-kültürel evrimleşme süreci olarak da yorumlanabilir. İnsanlık tarihi analitik antropoloji boyutu itibarıyla incelendiğinde zaman zaman zalimleştiği ve zulmü öncelediği bilgilerine ulaşılmaktadır. Belki de bu nitelikler beşer toplumu genetik kodlarının kalıntılarının davranışsal yansımalarıdır. Zalimleşmiş toplulukların ıslahı için Yaratan/Allah, o topluluklara peygamberler/önderler göndermiştir. Peygamberlerin öğretilerine kulak asmayan kitlesel anlamda zalimleşmiş pek çok topluluk helak edilmiştir.
Suçları karşılığında cezalandırılmışlardır. Bir kısmının suçlarının cezası da hesap gününe ertelenmiştir. Adalet kavramının tecellisinin ve toplumsal düzenin alanına girmesinin kaynağı da bu hakikatlardır. Adaletin tesis edilmediği toplumlarda huzurdan, güvenden, barıştan ve sağlıktan söz edilemez. İnsanların genotipik karakterleri gibi fenotipik karakterleri de aynı değildir. Bir başka ifade ile kişiliği/karakteri tanımlayan davranışlar kümesi oldukça farklılıklar arz eder. Her toplumda insan haklarına saygılı sosyal varlık olma nitelikleri taşıyan kişiler yanında, suça eğilimli, suç işlemeyi davranış haline getiren bireyler de mevcuttur. Bunlar toplumsal düzeni infeale sevk eden patlayıcılar gibidir. Suç kavramının binlerce çeşidi vardır. Her biri toplumsal düzeni tahrip ve travmatize etme bakımından farklıdır. Suçların çeşitliliği kadar cezaların da çeşitliliği vardır. Cezanın suça uygunluğuna; "suç-ceza mütenasipliği" ilkesi denir.
Bu ilkenin üç temel amacı vardır;
-caydırmak; suçlunun suç işleme arzusunu ve cesaretini ortadan kaldırmak, bir başka ifade ile suçun tekrarını önlemek.
-ıslah etmek; bireyin sosyal varlık olduğu bilincini kazanması adına, empatik davranış eğitimi ve öğretileriyle sosyal rehabilitasyona tabi tutmak. BU UYGULAMANIN EN ETKİLİ SÜRECİ İNFAZ SÜRESİ VE EN ETKİLİ MEKANI DA İNFAZ YERİ/CEZAEVLERİDİR.
-kamu vicdanını rahatlatmak;
Suça maruz kalan mağdurun "bana yaptığıyla kalmadı, suçunun karşılığı hak ettiği cezayı aldı"mahiyetinde vicdani rahatlamayı sağlatmak. Günümüzde suç ve ceza uygulamaları konusu ciddi anlamda analiz edildiğinde söz konusu 3 amacın hiçbir şekilde sağlanmadığına şahit oluyoruz. Çoğu zaman suça karşılık hiçbir ceza uygulanmaksızın ıslah amaçlı, uyarıyla veya kontrollü serbestlik yöntemleri ile salıverildiğine şahit oluyoruz. Ceza uygulansa bile infaz süresinden sonra ya aynı günde veya farklı zamanlarda aynı suçu veya başka suçları defalarca işlediği görülmektedir. Suçlunun anladığı dilden olmayan cezalar ne suçluyu caydırmakta, ne ıslah etmekte, ne de kamu vicdanını rahatlatmaktadır. Suçluya anladığı dilden verilen ceza; "ben bir daha buraya düşersem halim ne olur"cümlesini söyletmelidir.
Hukukun temel unsurlarını budayıp kuşa çeviren saçma sapan uygulamalar da işin ayrı bir cabasıdır. Duruşmaya kravat, takım elbise, masum görünüş kisvesiyle katılan suçlular; yargıç vicdanında merhamet duygusu uyandırarak iyihal indirimi gibi saçma bir uygulama akıl alır gibi değildir. Yüreği yanan mağdura bu konuyla ilgili hiçbir şey sorulmaksızın, acısına bir kat daha zehir katan bu uygulamalar hukuk kavramı içerisinde yer almamalıdır. Hukuk kurallarının bütününü oluşturan yasalar, hakları korumaya yönelik müeyyideler/yaptırımlar içermedikçe asla Adalet tesis edilemez.
SONUÇ:
GÜÇLÜNÜN HAKLI SAYILDIĞI, ZALİMİN ALKIŞLANDIĞI, MAZLUMUN VE MAĞDURUN DIŞLANDIĞI TOPLUMLARDA ADALETTEN SÖZ EDİLEMEZ. ADALETİN OLMADIĞI YERDE SOSYAL BARIŞ OLMAZ KARGAŞA VE ANARŞİ OLUR. SAĞLIKLI YAŞAMDAN DA SÖZ EDİLEMEZ.