DİĞER KATEGORİLER

SİZCE DE ÖYLE DEĞİL Mİ?

SİZCE DE ÖYLE DEĞİL Mİ?- Medine EKMEKCİ- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Erkek evlendiğinde en büyük arzusu annesinin ve karısının iyi anlaşmasıdır. Bilir ki iki kadın anlaşamazsa işi çok zor olacaktır. Karısının annesine iyi davranmasını bekler, annesinin de karısını takdir etmesini. Fakat çoğunlukla ikisi de erkeğin beklediği gibi davranmaz.
Eşi annesine soğuk davranır, annesi ise gelinini eleştirmekten geri durmaz. Erkek için büyük hayal kırıklığıdır bu durum. Sevdiği kadının annesini ile iyi geçineceğinin onun hatırı için annesini idare edeceğini ummuştur. Annesinin de oğlunun mutluluğu için gelinle iyi anlaşacağını. Oysa iki kadında kıskançlık ve bencilliklerinin kurbanı olurlar çoğu zaman.
Malum kadınlar fıtraten konuşmayı çok severler. Kelimeler bizim hazinemizdir. Dolayısıyla ağzımızdan çıkanların tüm kainata dönüp dolaşıp tekrar bize geleceğini bilseydik pek konuşmazdık galiba.
“Gönül bir okyanus, dil ise kıyıdır.” der, Mevlâna. Öyle olunca, dışarı çıkanlar, içinizdekilerdir diyebiliriz. O zaman ilk işimiz içimizdekileri daha iyileri ile değiştirmek olmalı.
Bu konuda Rabbimiz de (c.c.) “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe, Allah (c.c.) onların durumlarını değiştirmez” buyuruyor. O zaman tebessüm ve şükür ile önce içimizi aydınlatıp ne taşıdığımız görelim. Sonra da kavlî ve fiilî dua ile temizliğe başlayalım.
Dikbaşlı, inat, ukala, hep kazanmaya odaklı, dediğim dedik, saldırgan, sert erkeksi kadınlar ve alıngan, kırılgan, korkak, küskün, sorumluluk almaktan korkan, kadınsı erkekler her geçen gün hızla artıyor.
Kadınlar iyi ya da kötü bir konuda olsun değişim ve dönüşüme daha yatkındırlar. Erkekler ise daha yavaştırlar değişim konusunda. Bu açıdan kadınların erkekleşmesi ile erkeklerin kadınlaşması aynı hızda gitmiyor. Kadınlar fıtri bozulmada daha ilerideler. Fakat kadınlar düzelmek isterse de toparlanıp tekrar kadın olmaları mümkün. Oysa bozulan, kadınlaşan bir erkeğin tekrar adam olması oldukça zordur.
Ayrıca evlerde hanımlar ve beyler güç yarışında, çocuklar otoriteye tek aday!.. Çocuklar “anaların efendisi” olmuş, fedakârlık kisvesi altında gelsin gönüllü köleler… Ailenin birlik olduğundan bîhaber; “Bana karışamazsın!” lâfları havada uçuşuyor.
Günümüzde kız çocukları ve erkek çocukları ise birbirinden farklı yetişmiyor. Oysa ikisi de yaratılış rollerine uygun yetişirse ancak o zaman doğru davranış sergileyebilirler. Babaların çoğu erkek çocukları ile yeterince ilgilenmiyor. Anneler erkek çocuklarını bebek gibi yetiştiriyorlar. Kız gibi demiyorum çünkü günümüzde kızlar erkeklerden daha fazla sorumluluk almaya hevesliler, erkekleştikleri için. El bebek gül bebek yetişen sorumluluk almadan büyüyen erkek çocuğu evlendiğinde de rahatı bozulmasın, karısı da annesinin yüklendiği gibi sorumlulukları yüklensin istiyor. Bu da ailede ciddi sorunlara yol açıyor.
Her şeyin fazlası zarardır. Bir de erkeğe hizmet edeceğim diye bunu erkeğin başında pişerek yapmamak gerek. Nefes almasına izin vererek ve onun isteklerini de dikkate alarak davranmak gerek. Erkek kendisi için saçını süpürge edecek bir kadın değil, kendisi için süslenip saçını savuracak bir kadın görmek ister. Bu yüzden kadın; yemek ve ev işlerini abartmamalı, dinlenmeye ve kendine bakmaya zaman ayırmalı. Erkeklerin çoğu akşam çok iş yapmış yorgun ve asık yüzlü bir kadın görmektense; az iş yapmış fakat güler yüzlü bir kadın görmeyi tercih eder.
Bazı kadınlar da kocasına annelik etmeyi onu terbiye etmeye çalışarak ya da hükmederek yapmaya çalışır. O zaman kadın kocasına annelik ederken sözü dinlenmediğinde aynen çocuklarına yaptığı gibi; asık yüz, emredici ya da küçümseyici bir ses tonu kullanmaya başlar, sözü daha etkili olsun diye.
Peki Rabbimizin muhabbete verdiği değeri biz ne kadar veriyoruz? Birbirimize ne kadar muhabbetle davranıyoruz? Neyi ne kadar severek yapıyoruz? “Muhabbet” yaptığımız işin değerini, kalitesini artırır. Kalitenin, markanın çok önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz. Aldığımız, kullandığımız ürünlerde, en iyisi olsun istiyoruz da kendi kalitemizi artırmak için ne yapıyoruz? İşimizi, eş ya da anne-baba olmayı ne kadar muhabbetle yapıyoruz?