SİYASİLER SEÇİM, VATANDAŞ GEÇİM DERDİNDE...Medine EKMEKCİ- Yeni Meram Gazetesi
Malum Türkiye seçim haftasına girdi. Millet yaklaşık 50 gündür seçimle yatıp seçimle kalkıyor. Nereye gidersem gideyim yapılan sohbetin sonunda muhakkak seçime giriliyor.
Avrupa ülkelerinde sandığa gitme oranları ortalama yüzde 60-65 seviyesinde kalırken bizdeki seçimler ise sandığa gitme oranı yüzde 80-85 gibi yüksek bir katılımla gerçekleşmektedir.
Ama bu seçimde tam tersi olabilir. Bu seçimde pek çok vatandaş sandığa gidip oy atmak için çok da hevesli olmayacaktır. Yani vatandaş tepkisini “sandığa gitmemek” olarak da koyabilir. Oran olarak yüzde 50-60’larda kalabiliriz. Umarım sandıklara gitme oranı yine yüksek bir oran çıkar.
Bana göre değil, “laf ola beri gele” kabilinden yazmak. Yine de her şeye rağmen yazmak ve sorumluluğumuzu yerine getirmek önemlidir.
Dış politika, deprem bölgesinde yaşananlar, seçimle ilgili oldukları ölçüde öne çıkacaklar. Ancak bir konu hep gündemimizde olacak. O da “geçim kaygısı.”
Ekonomik durumu ne olursa olsun, herkesi kendi cephesinden geçim sıkıntısı içinde olduğunu söylüyor.
Toplumun her kesiminin geçim sıkıntısı içinde olması “seçim sıkıntısı” çekenlerin kulağına kar suyu kaçırır mı bilemiyorum.
Geçim sıkıntısına herkes kendi açısından bakıyor. Görülen o ki, bu sıkıntıdan etkilenmeyen yok. Şöyle veya böyle hepimiz etkileniyoruz.
Geçim sıkıntısı diye tanımladığımız ekonomik sorunları, “çıkar cebindeki telefonu” ya da “herkesin kapısında araba var” diyerek görmezden gelme anlayışı artık toplumda karşılık bulmuyor.
Herkesin telefonu da olsun, arabası da olsun, geçim sıkıntısı da olmasın ideal olan bu değil mi?
Yani telefonun olmasın, arabanda olmasın, o zaman geçim sıkıntısı çekmezsin türü yaklaşımın akılla izahı bugün pek mümkün gözükmüyor.
Bahsedilen anlamda telefonu ve arabası olmayan ama geçim sıkıntısı çeken sayısız vatandaşımız varken bu sözlerin arkasına sığınmak bize hiç bir şey kazandırmaz.
Merhum Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel, “Boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur” diyerek siyasette ekonomi yönetiminin iktidarı ayakta tutacak en önemli kriter olduğunun altını çizmiştir.
Ben kısa vadede iyimser değilim. Kim kazanırsa kazansın seçimin ardından ekonomik olarak sıkıntılı bir döneme gireceğiz. Kredi musluklarının açılması gerçekleşse de, bu durumun orta ve uzun vadede daha borçlu bir ülke olmamızdan başka yararının olacağını düşünmüyorum.
Aslolan üretimi artırarak, döviz ihtiyacını düşürecek bir ekonomik yol haritası çizmekte. Ama her geçen gün işler daha da zorlaşıyor. Döviz ihtiyacı artarken, geçim de zorlaşıyor.
Yani bu yaz ayları hepimiz için kavurucu olacak. Hem mecazi olarak hem de kuraklığın neden olabileceği gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle gerçekçi olarak. İşimiz zor ama önceden görüyoruz. Kişisel tedbir almak zorundayız.
Hasılı; koyun can derdinde kasap et derdinde desek çok da abartmış olmayız.
Bu arada seçime gidiyoruz diye; tehdit, şantaj, rüşvet, iftira, meydan okuma, hakaret, mafya, terör, derin yapılar, hepsi var. Sosyal medyayı çok iyi analiz edenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. Bu malzemeden sizce sonuçta ne çıkar?
Uzmanlar uyarıyor; 4 Mayıs’tan itibaren yani seçimlere son 10 gün kala mümkün mertebe sosyal medyadan uzak kalın. Ruh sağlığınız bozulabilir. Eş, dost, akraba ziyaretlerinde siyasi mevzulara girmemeye gayret edin, eşten, dosttan akrabadan olabilirsiniz. Tebessüm edin, oyunuzu sandıkta kime istiyorsanız ona verin. Kimseyi iknaya kalkışmayın(!) insanların oyları sandığınızdan çok daha kıymetlidir, üzerinde gölge ve şerik (ortak) kabul etmezler. Rahat olun, korkmayın, kimsenin korkutmasına da aldırmayın sonuçta Allah’ın dediği olur...