Selam verene “Sen mümin değilsin” demeyin (1)- Hüseyin TOPTAŞ- Yeni Meram Gazetesi
Selam vermenin mümin olma işareti olarak kabul edilmesinden dolayı ayetlerde selâm veren birine, “Sen mümin değilsin” şeklinde karşılık verilmemesi emredilmiştir. “Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek “Sen mümin değilsin” demeyin; çünkü Allah katında sayısız ganimetler vardır. “(Nisâ 4/94)
“Söz konusu ayet konumuzla alakalı çok önemli açılımlar yapmaktadır. Öncelikle Müslümanlığın zahiri bir alameti olan Allah’ın selamını veren kişinin bir mü’min olduğunu, ona “sen mü’min değil kafirsin” demenin kimsenin hakkı olmadığını bildirmektedir. İkinci olarak tekfirin yani birisini dinden çıkartmanın sıradan bir şey olmadığına işaret etmektedir. İki defa geçen “araştırın” emr-i ilahisi, basit istidlallerle ve bugün yapıldığı gibi umumi bir şekilde tekfir mekanizmasını işletmenin mümkün olmadığını, sağlam bir tahkikatın lazım geldiğini ve bu araştırmanın o kişiye mahsus yapılacağını belirtmektedir. Üçüncü olarak ayet, tekfirin arkasındaki günümüzde de çoğu kez karşımıza çıkan temel bir saiki gündeme getirmektedir ki bu da geçici dünyevi menfaatlerdir. Bugün bu, daha çok siyasal hesaplar ve husumetler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ayet dördüncü bir husus olarak Kur’an’ın muhatabı o günkü Müslümanlara, “siz de önceden Müslüman değildiniz” hatırlatmasını yapmaktadır. Bu hatırlatma, bir “insaflı olun” uyarısıdır. Muhatabınız hakikaten İslâm’la ilgisini kesmiş dahi olabilir, ama tövbe kapısı açıktır, hatadan dönmek mümkündür ve kolaydır. Allah’ın lütfu geniştir, dilediğine hidayet verir. O halde tekfirde aceleci ve ısrarcı olmanın makul bir tarafı yoktur. Ayet, “Allah’ın her yapılandan haberdar olduğunu” söyleyerek nihayete ermektedir. Yani Rabbimiz “ey tekfirciler, siz niyet okuyarak insanları tekfir ediyorsunuz, ama ben de sizin niyetinizi okuyorum, içinizdekini biliyorum, asıl maksadınızdan haberdarım” mesajını vermektedir.
Hz. Resulullah’ın hem kendisinin hem de Müslümanların güvenliğini açıkça tehdit eden, onların izzetini küçük düşürücü pek çok faaliyetin arkasında olan münafıklar hakkında Medine’de toleranslı davranması, onların imani durumunu çok iyi bildiği halde harekete geçmemesi, hatta bazılarının cenaze namazını dahi kılması bu yüzdendir. Zira tekfirin zararı, onların verdiği mevcut zarardan daha fazla olacaktır. Kelime-i şehadet getirip “ben Müslüman’ım” dediği halde; “tembel tembel” de olsa namaz kıldığı, gönülsüzce zekatını verdiği, mecburen cihad ordusuna katıldığı halde bu insanların cezalandırılması, sürülmesi, öldürülmesi, İslâm toplumuna fitne tohumları ekecek, tüm samimi Müslümanlar bundan tedirgin olacaktır. Müslümanlar, “beyan ve ilan etmekten başka iman ve İslâm üzere olduğumu daha başka nasıl ispat edebilirim” endişesi içine girecektir. Bu ciddi bir kişisel ve toplumsal travmadır. Nifak ve riyanın da önünü açacak tehlikeli bir gelişmedir.”