DİĞER KATEGORİLER

SAVAŞIN GÖRÜNTÜLERİ GÖRÜNTÜLERİN SAVAŞI

SAVAŞIN GÖRÜNTÜLERİ GÖRÜNTÜLERİN SAVAŞI- Evren Atcı- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Dünya bu yüzyılda da yine savaşların silahların gölgesinde bir yaşam vaad ediyor bizlere. Geçtiğimiz çağda olduğu gibi bu çağda da yine savaş bir kaçınılmaz gerçek olarak önümüzde duruyor. Yanı başımızda gerçekleşen Suriye Savaşında pek çok insan yaşamını yitirirken pek çok insan da vatansız kaldı. Topraklarından edildi. Bu durumun faturasını kendileri öderken komşuları da bu durumdan etkilendi. Tabi savaşın jeopolitik jeostratejik pekçok yönünü ele alan köşe yazısı ve makale kaleme alındı. Suriye Meselesi gerek tarihi perspektifte gerekse siyasal olarak incelenerek külliyattaki yerini aldı. Bu noktada bu kadar çok külliyat niteliğinde eser verilmişken ben olaya savaşın toplum kitleleri üzerinden yansımaları nasıl oldu, penceresinden bir bakış açısı getirmeye çalışmak istiyorum. Bildiğiniz gibi kitle iletişim araçları 1900’lü yılların başından bu yana toplumlar üzerinde oldukça etkili. Bu araçlar kimi zaman televizyon kimi zaman radyo olarak yayınlarına devam edegeldi. Çağımızda internet yayıncılığı ön plana çıksa da değişmeyen tek şey kitle iletişim araçlarının halen toplumların düşünce kalıplarının ortaya çıkmasında önemli rol oynadığı gerçeği oldu.

Konuya bu noktadan bakıldığında savaş, vahşet, yaralı ve öldürülmüş insanların görüntülerini ekranlarına taşıyan televizyonlar bir yandan bölgedeki durumu tüm gerçekliğiyle dünya kamuoyuna duyurarak toplumsal işlevlerini yanına getirirken bir yandan da dünyanın savaşlar, yoksulluklar, kan ve gözyaşı ile dolu bir yer olduğunu bize göstermekten geri kalmadı. Medya’da yaratılan gerçeklik toplumsal kesimlerde korku yaratarak küresel güçlere hizmet eden bir noktaya doğru evrilir hale geldi. Televizyonlar, yaşadığımız dünyayı yansıtmakla beraber tam tersi bir algı ile yeni bir gerçeklik de yaratma gücüne sahip olması Televizyon’un kendi hastalıklarını da beraberinde getiriyordu elbette. 'Acımasız Dünya Sendromu' ismi verilen bu rahatsızlık, özellikle de dizi müdavimlerinin gerçek hayatlarında zorluklar yaşamalarına neden oluyor. Televizyonda gösterilen savaş katliam görüntüleri yeni bir gerçeklik yaratarak dünyanın yaşanılmaz bir hale geldiğini izleyicilerin yüzüne yüzüne vuruyordu.

Televizyonda tasvir edilen kurgusal şiddet acımasız dünya sendromuna, yani izleyicinin gerçek hayattan ve azalan suç oranlarından kopmasına yol açarken hayali bir korku/paranoya dünyasında yaşamasını beraberinde getiriyordu. Türkiye’de geleneksel medyanın önemini yitirmesi ile birlikte medya tekellerinin televizyon kanallarının birer birer trajlarının yere çakılması beraberinde internet yayıncılığı ve sosyal medyanın altın çağının başlamasını beraberinde getirirken, küresel sermaye her alanda olduğu gibi haberciliğin de ana mecrası internet, özellikle de ‘Google’daki yerini alarak kendi kültürel söylemini kitlelere yaymak için zaman kaybetmiyordu. Suriye ve Filistin meselesinde de bu durum bir kez daha görülüyor. Avrupalı insan hakları savunuculuğuna soyunan küresel medya devlerinin sesi zulme uğrayan kendilerinden olmayınca dut yemiş bülbüle dönerek üç maymunu oynamaya devam ederken gerçekten medya gerçekleri söylüyor mu?