DİĞER KATEGORİLER

Nükleer Savaşa Türkiye Hazır mı?

Nükleer Savaşa Türkiye Hazır mı?- Hamdi BAĞCI- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Genel bir bakış açısıyla son günlerde yaşanan gelişmeleri değerlendirdiğimizde bu dönemin hızlı bir şekilde dünyayı yoğun ve dehşet bir savaşa götürdüğünü hepimiz çok net görebiliriz. Özellikle son olarak ABD’nin Ukrayna’ya, uzun menzilli füzeler kullanma izni vermesi, ardından da İngiltere ve Fransa’dan yapılan açıklamalar, Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin’in bunlara yanıtları hep birlikte bir noktaya sürüklendiğimizin aslında en büyük göstergesi. Ukrayna, kendi başına uzun menzilli füzeleri kullanamaz, Ukrayna’ya bu noktada, Fransa, İngiltere ve ABD askerleri ya da teknik personelleri destek veriyor. Bir de tabi NATO’nun radarlarının kullanılma durumu var ve doğal olarak da Rusya, bu durum karşısında artık birçok devletin içinde olduğu bir savaşın var olduğunu ifade ediyor. Kuzey Kore askerlerinin Rusya askerleri ile birlikte Ukrayna’ya karşı savaştığı için bu kararı aldığını ABD her ne kadar duyurmuşsa da neticede Rusya, oldukça etkili, balistik füzelerini zaten kullanmaya başladı.
Sonuçta, tarihte ilk kez bir sıcak savaşta kıtalararası balistik füze kullanıldı ve Rusya, Ukrayna'nın Dnipro şehrini bu füzelerle vurdu. Atılan füzeler belki uyarı amaçlıydı ama neticede bu silahlar ateşlendi. 1970’li yılların korkulu rüyaları bu füzelerin ateşlenmesine dünya şahitlik etti ve Pandora’nın kutusu açıldı. Bu füzelerin tabi en büyük özelliği istendiği zaman nükleer başlık taşıyabilmeleri… Ukrayna’nın elinde ise uzun menzilli ve hassas güdümlü ATACMS Taktik Balistik Füze (ABD), Storm Shadow Seyir Füzesi (İngiltere), SCALP Seyir Füzesi (Fransa) bulunuyor ve bu füzeleri artık Ukrayna’nın kullanma izni var. Zaten de Rus kaynakları, Ukrayna'nın Kursk bölgesine 5 ila 10 adet ATACMS Taktik Balistik Füzesi ile saldırdığını açıkladı. Gördüğünüz gibi Ukrayna Rusya savaşı bambaşka bir boyuta taşınmış durumda. Ve fakat nedense bir türlü Türkiye’nin gündemi bu olamıyor… İşte beni asıl şaşırtan konu ise bu oluyor. Bunda bütün siyasilerin, sivil toplum kuruluşlarının, strateji kuruluşlarının, üniversitelerin ve medyanın sorumluluğunun olduğunu belirtmekte de bir beis görmüyorum. Nedense Türkiye çok önemli süreçlerde bile siyaseti bir kenara bırakıp, gerçekçi bir şekilde yaşanan gelişmeleri değerlendiremiyor. Devlet elbette süreci takip ediyor ve gerekli tedbirleri alıyor ama konu onunla sınırlı olmaması gerekecek boyutta ciddi bir konu. Bunu çok iyi görmemiz gerekiyor.
Bugün Ukrayna Rusya savaşı bambaşka bir noktaya evriliyor, İsrail’in de iflah olmaz katliam- soykırım politikaları neticesinde hem Akdeniz hem de Karadeniz’de tehlikeli, sıcak bir atmosfer oluşuyor. Birçok stratejiysen, düşünce kuruluşu, düşünür dünyada ısının artacağı nokta olarak Pasifik’i işaret ediyordu ama öyle olmadı, Çin’in akıllı politikaları ve ABD’nin dolduruşuna gelmemesi neticesinde döndü dolaştı, yine bütün stresin merkezine bölgemiz oturdu. Bir taraftan da Baltık Denizi yeni NATO gölüne dönüştü, Baltık Denizinde artık ABD bombardıman uçakları ile NATO uçakları birlikte seyrüsefer yapıyor ve buna rağmen yine de gerginlik o bölgeye de kaymıyor, gerginlik Karadeniz ve Akdeniz hattında devam ediyor. Tabi bu sürecin ülkemize beraberinde getireceği çok önemli streslerin olacağını söylemeye bile gerek yok. Ne yazık ki, Türkiye merkezli bu coğrafyanın başa çıkması gereken çok netameli günlere dünya gebe gibi görünüyor.
Bu da doğal olarak Türkiye’nin atacağı adımları, uluslararası arenada takip edeceği politikalarını çok önemli hale getiriyor. Türkiye nasıl bir yol takip edecek? ABD ve NATO çizgisi Türkiye açısından güvenli bir nokta mı? Yoksa Türkiye, ABD ve AB’nin takip ettiği Türkiye düşmanı politikalara karşın protest bir strateji geliştirip Rusya ve Çin cephesine mi kayacak? Hangisi bizim açımızdan daha güvenli ve bu konuda mesela muhalefetin görüşü nedir? Bir fikirleri var mı? Kayıkçı kavgalarından başlarını kaldırıp, iktidarla bu konuları ülkemizin de hayrına olacak şekilde hiç konuşacaklar mı? Nükleer savaşın ilk etapta çıkmayacağını düşünen biri olmama rağmen, sürecin sonuçta dünyayı oraya götüreceği zaten görülüyor. Bu gergin ortamla ilgili ülkemizin hayrına olacak açıklamaların her kademede gündeme getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye nükleer silah konusunu da çok keskin bir şekilde düşünmeye başlamalıdır. Elbette biz savunma amaçlı düşünmeliyiz nükleeri ama caydırıcılık noktasında böyle bir güce ihtiyacımızın olduğunu da kimse yadsımamalıdır.
Dünya çok zorlu bir çağa girdi, bu döngü ne yazık ki insanlık açısından sıkıntılı bir süreci beraberinde getiriyor ve işin kötü tarafı da zamanın hiç şakası yok. Önümüzdeki süreçte NATO’nun duracağı yer neresi olacak, bu da elbette önemli. NATO, savaşın tamamen içinde yer alacak mı? Böyle bir durum oluştursa süreç Türkiye’yi de ateşin içine çeker mi? Ne yazık ki biz ABD’ye ülke olarak güvenemiyoruz, bu güven bunalımı noktasında ABD’lilerin de hiçbir olumlu adımını ülkemiz göremiyor. Neticede böyle bir durumda nasıl bir politika takip edeceğimiz belli mi? Bu arada ABD ülke olarak bu gerginlikten daha ne kadar uzak kalabilecek. Gerginlik ABD’nin içlerine de sirayet etmeye başlarsa bu durumun nasıl sonuçları olur? Yeni ABD Başkanı Donald Trump Ukrayna Rusya savaşını bitirebilecek mi? Trump göreve gelinceye kadar bile dünya sabredebilecekmiş gibi görünmüyor ve tabi Trump’ın savaşla imtihanı dünyaya beraberinde ne getirecek?
Bütün bu konuları çok ayrıntılı bir şekilde düşünmemiz gerekiyor. Tabi konunun ülkemize yönelik tehditleri barındırdığını zaten biliyoruz. Türkiye hızlı bir şekilde, özellikle güneyimizdeki İsrail-ABD güdümlü PKK tehdidine karşı daha gerçekçi tedbirler almak zorundadır. Öncelikle Ayn el-Arab ve ülkemiz için içinde derin tehditler barındıran diğer bölgeler hızlı bir şekilde teröristlerden temizlenmelidir. TUSAŞ’a saldırı oldu, bu Türkiye’ye zaten bir meşru savunma zemini oluşturuyor. Hiç gecikmeden, bölge terörden temizlenmelidir. Dünya büyük sınanmalardan geçiyor, ne yazık ki gerginliklerin merkezi de yine bizim coğrafyamız ve Türkiye bugün olduğundan daha büyük adımlar atarak süreçte güçlenmeyi sürdürmek zorunda.
Bu sürecin şakası yok, hepimizin bilmesi gereken asıl mevzu da işte budur…