NE UMDUK NE BULDUK- Lütfi AYHAN- Yeni Meram Gazetesi
94 Yerel Seçimlerine gidilirken Refah Partisinin yükselişi kendini “laik” “aydın” “batılı” “modern” sayan kişi ve grupları büyük bir telaşa sürüklemişti. Onlara göre refah partisi gelirse her şey çok kötü olacaktı. Kötüden kasıt tabiki belediye hizmetleri değildi. Yani “yol, su, kanalizasyon, ulaşım da aksamalar olacak, şehirler yaşanmaz hale gelecek…” falan demiyorlardı. Onlara göre tam tersi bunlar buralarda başarılı olup (Çünkü daha önce Konya Maraş Urfa gibi yerlerde başarılı olmuşlardı) hükümeti ele geçireceklerdi. Yani seçimle de olsa Refahın ve onun temsil ettiği değerlerin iktidar olmaması lazımdı. Çünkü o zaman , “irtica gelir laiklik gider, şeriat gelir modernlik” biterdi. Otobüslerde tramvaylarda kadınlar erkekler ayrı ayrı seyahat etmek zorunda kalırlardı. İçki yasaklanır, ‘dini kıyafet’ zorunlu hale gelirdi. Açık kadınlar tesettüre girmeye zorlanırdı…
Bu kesimin tahminlerinin bir kısmı tuttu. Gerçekten de Refah Partili belediyeler başarılı oldular ve RP koalisyonla da olsa 11 aylık kısa bir süreliğine iktidara geldi. Tabi Kıyametler koptu. Düne kadar “demokrasi, insan hakları, hoşgörü, medeniyet…” laflarını ağızlarından düşürmeyenler halkın seçtiği iktidarı demokratik olmayan yollarla iktidardan ettiler. RP’yi kapattılar, ama hesaplamadıkları bir şeyler oldu ve RP den ayrılanların kurduğu onlara göre aynı zihniyette olan Ak Parti iktidar oldu ve 20 yıldır bu ülkeyi yönetiyor.
Bu günden o günlere baktığımızda karşımızda nasıl bir manzara çıkıyor? Laiklik elden gitti mi? İrtica hortladı mı? Açık kadınlar çarşaf giymeye, “modern” erkekler namaz kılmaya, oruç tutmaya, takke takmaya zorlandı mı? Yoksa bir çok konuda son üç beş yıla kadar başarılı olan, lakin değişik nedenlerle (pandemi, deprem…) başta ekonomi olmak üzere başarısızlık rüzgarına kapılan o yılların “korkulan” siyasilerinin döneminde çarklar tam ters mi döndü? Yani kıyafet konusunda, yaşam tarzı mevzuunda, dine, batıya, evliliğe, aileye… bakış açısında insanların görüşü nerelere kaydı? Bu soruya iki müşahhas örnekle cevap verelim :
1- Faiz Konusu: Sayın Erdoğan’ın, “Enflasyon, faiz, nas…” mevzusundaki görüşü ve uygulaması gösterdi ki bir ideolojinin, bir sistemin tümü hayata geçmeden, insanları o görüş doğrultusunda eğitip olgunlaştırmadan, o sistemin bazı görüşlerini / emirlerini başka bir sistemin onarılması için uygulamaya koymanın hiçbir yararı, hiçbir faydası olmuyor.
2- Nüfus artışı Meselesi: Ak Parti iktidara geldiğinde Türkiye’nin nüfus artış oranı ile bu günkü nüfus artış oranına baktığımızda manzara gerçek anlamda vahim. Sayın Cumhurbaşkanımızın slogan haline getirdiği “en az üç” arzusu maalesef ve maalesef artık bir hayal. Sadece nüfus artışı mı hayır. Evlenmelerin azalması, evlilik yaşının yükselmesi, boşanma oranlarının artması… Hepsi ama hepsi alarm veriyor. Birkaç istatistik yazarak gerçeği gözler önüne serelim: Doğurganlık Hızı 1980 yılında “4.56”, 1990 yılında “3.12”. 2022 yılında “1.62” (Bu oran 1950: 6.72 , 1960: 6.18 1970: 5.64 imiş ). Kaba doğum hızı: (Bin nüfus başına düşen canlı doğum sayısı “kaba doğum hızı” olarak ifade ediliyor). Türkiye’de kaba doğum hızı: 1980 de binde 32.2, 2022 yılında binde 12,2 Büyük bir düşüş. Çocuk nüfus oranında büyük kayıp var. 33 yıl önce Türkiye nüfusunun %41,8’ini çocuklar oluştururken, günümüzde %26,5’e kadar azalmış görünüyor.
İLK EVLENME YAŞI 30’A ÇIKIYOR
Erkekler 2001 yılında ortalama 26 yaşında evlenirken, 2022’de evlenme yaşı 28’e çıkıyor. Kadınlarda da durum aynı 2001 yılında kadınların evlenme yaş ortalaması 22. 7 iken, 2022 de 25. 6 ya çıkıyor. Evlenme ve boşanmadaki oranlar evliliğin zararına büyümüş görünüyor. 22 sene önce yılda 544 bin 322 evlilik 91 bin 994 boşanma, 2022 ise, 574 bin 358 evlilik, 180 bin 954 boşanma gerçekleşmiş. Tablo hiç iç açıcı değil.
Sezeryan oranları da alarm veriyor: Nüfus çoğalmasını tehlikeye atan sezaryen doğumlarda da ülkemiz (olumsuz anlamda) başa güreşiyor. Sezaryen doğum OECD ülkelerinde ortalama yüzde 15.6 seviyesindeyken Türkiye’de bu oran yüzde 57,3… 1990’larda, “Bunlar gelirse şöyle kötü olur, böyle zararlı olur’urun ha konuşturmayın…” diyenler ile, “Biz iktidara gelirsek şöyle iyi olur, böyle iyi olur…” diyenler (ki ben de onlardan biriyim) şimdi neler düşünüyorlar acaba?