MÜSLÜMAN OLDUĞU ÖLDÜĞÜNDE HATIRLANANLAR- Mustafa KAPLAN- Yeni Meram Gazetesi
Geçmişte malum manken Tuğçe Kazaz din değiştirip Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçtiğinde (sonradan yine Müslüman oldu) film artisti ve Hürriyet gazetesi köşe yazarı Pakize Suda, Hürriyet gazetesindeki köşesinde “vah vah Tuğçe Hıristiyan oldu diyenler ne kadar Müslüman içerikli yazısında: “Tuğçe’ye Hıristiyan olduğu söyleniyor, bu ne derece doğru bir kişinin bir başka dine geçmesi için önce bir başka din mensup olması gerekir? Tuğçe’yi namaz kılarken gören olmuş mu hiç? Tuğçe’yi bir kenara bırakalım, birisinin nüfus cüzdanında “Müslüman” yazması onun illa ki Müslüman olduğu anlamına mı gelir? Kaç kişi Müslümanlığın ne demek olduğunu merak edip Kuran’ı okumuştur. Kabul edelim ki çoğu kişinin Müslümanlıkla ilişkisi öteki dünyaya uğurlanış biçiminden ibarettir. Merak bile etmiyoruz mensubu olduğumuz din ne der, ne buyurur, kadınların örtünmesi ile ilgili mevzuda konuşmayan yazmayan kalmadı fakat kaçımız Kuran’ı açıp da bu konu ile ilgili sureyi okuduk” diyerek doğru ve gerçek tespitlerde bulunmuştur. Evet, bir kişinin din değiştirmesi için mevcutta bir dininin olması gerekiyor. Yani, ister nüfus cüzdanında yazan veya yazmayan ama gerçek manada inandığı ilkelerini, kabul ettiği, şartlarını yerine getirdiği bir din… Elbette, Müslümanım diyenin Müslüman olduğunu kabul etmek durumundayız. Pakize Suda’nın itirazı dinin ondan sonraki kısmının, kurallarının, uygulamasıyla ilgili, Tuğçe Hıristiyanlığı seçmeden önce, kendisine dinin ne diye sorulsa elbette Müslüman olduğunu söyleyecekti. Ama nasıl bir Müslüman? Pakize Suda’nın dediği gibi, sorulduğunda Müslüman’ım diyen ölünce de Müslüman adetlerine göre öteki dünyaya uğurlanan bir Müslüman hepsi o mu? Bu şekilde Müslüman o kadar çok ki ülkemizde… Bazı dış ve iç odaklar çeşitli projelerle Türkiye’de Müslümanların hep böyle olmasını istiyor ve bunun için çalışıyorlar. Sorulduğunda Müslüman’ım diyen ama yaşarken İslam ile ilgisi bu söylemle birlikte, söz sırasında, İnşallah, Maşallah, Allah’a ısmarladıktan ya da korku anında Allah demekten ibaret olan, İslam’la yolları başka bir noktada kesişmeyen, bir de ölümünden sonra tabutta Müslümanlığı hatırlanan çoğunun cenazesi alkışlarla uğurlanan “Tabut Müslümanlığı.”
Bu durumun sorumlusu- suçlusu kim? Biz mi, bizi yönetenler mi yoksa? Tuğçeler, Aliler mi? Biz suçluyuz. Dini insan hayatından soyutlamaya, kişinin vicdanına hapsetmeye çalışan yöneticiler suçlu... Din eğitimi veren kurumları çeşitli entrikalarla kapatmaya çalışanlar, bu kurumların müfredatlarının içini boşaltarak, gerçek dini eğitimin verilmesini engelleyenler suçlu... Toplum olarak din adına ne verdik ki Tuğçe’ye şimdi hayıflanıyoruz. Son din İslam’ın güzellikleri özü, insana, topluma, kamu düzenine, özelliklede kadına verdiği değer anlatılsa sağlam bir inanç verilse Kuran’ı okuyup anlasa idi, Tuğçe’nin bir erkeğe duyduğu nefsanî aşkı, inancının önüne geçebilir miydi? Sanmıyorum.
Bu ülkede, milletin çocuklarına, yaklaşık 75 yıldır tam anlamıyla dini eğitim verilmemektedir. Okullarda verilen dini eğitim gerçek mana da İslam dini eğitimi değildir. Verilen eğitim, dini kültürden ibarettir. Her dinin kültürü öğretiliyor da, Müslüman çocuğa gerçek manada İslam öğretilmiyor. Dersinde “sure” öğretti diye soruşturma geçiren din dersi öğretmenlerini geçmişte basından çok duyduk. İmam hatip lisesi, ilahiyat fakülteleri bile, toplumun bu okullardan beklentisi anlamında mezunlarına din eğitimi veremiyor. Bu okullarda okuyanlar, özel çaba sarf etmez ise, diplomalarının gereği olan görevleri tam anlamı ile yapamazlar. O halde Türkiye de okullar gerçek İslam eğitimini veremiyorlar. Bu inkârı imkânsız bir gerçek. Kuran kurslarına da, karşı olmadığımız, kesintisiz eğitim nedeni ile 15 yaşına kadar çocuklar gidemiyor Her aile de kendisi gerçek din eğitimini çocuğuna veremiyor. O halde bu milletin çocukları dinini nerede ve nasıl öğrenecek, öğrenemiyor. Fakat öğrenmeli. İsteyen herkese dinini öğrenmesi için devlet gerekli ortamı hazırlamalı, bu Anayasal gerekliliktir. Kamu düzeni açısından da bu şarttır. Çünkü İslam inancı, ülkemizdeki tüm kötülüklerin panzehiridir. Ahirete inanan, hesaba çekileceğini bilen kişi, kul hakkı yer mi, hortumculuk, hırsızlık, gasp, kapkaç yapar mı, zina eder mi, haksız yere bir kişiyi öldürmenin tüm insanlığı öldürmüş gibi günah işlemiş olacağını bilen kişi insan öldürebilir mi, kitap ehli de olsa başka bir dine mensup bir erkekle evlenmenin haram, din değiştirmenin büyük günah olduğunu öğrenen kişi bunları yapabilir mi? Görüldüğü gibi, tüm kötülükler hurafelerden arınmış İslam’ın okullarda öğrenilmesi, fertlerin daha dindar olmasıyla önlenebilir. Herkesin başına bir polis dikemeyiz. Sonuçta poliste insan, Polis insanın göğsünde olmalı. Bu da ancak dini eğitimle olabilir. Ama anayasamızdaki ve kanunlarımızdaki dini eğitim teminatına rağmen, olmuyor. Malum güçler izin vermiyor.