DİĞER KATEGORİLER

MİLLİ EĞİTİM ŞURASI KARARLARI ÜZERİNE

MİLLİ EĞİTİM ŞURASI KARARLARI ÜZERİNE- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Yedi yıl aradan sonra milli eğitim sistemine tavsiye kararları alan 20’nci Milli Eğitim Şurası Aralık ayı başında yapıldı. Milli eğitimde 4+4+4 kanunu yani zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran düzenleme (6287 sayılı kanunla) 11 Mart 2012 tarihinde kabul edildi. 19. Şura ise yedi yıl önce yapıldı. Böyle bir önemli kanundan sonra, sonuçların takibi açısından milli eğitim şuralarının geniş katılımlı daha sık yapılması gerekirdi. Zira bir taraftan işsizlik rakamları artarken diğer taraftan sanayicilerin ve üreticilerin eleman sıkıntısı çekmeleri bunu gerektiriyordu. Ayrıca kural olarak dört yılda bir şura yapılması gerekir.
Şura ile ilgili olarak analizler siyasi tartışmalar gölgesinde kaldığından yeterince yapılmadı. Şura öncesi TEDMEM tarafından hazırlanan “20. Millî Eğitim Şûrası Konularına İlişkin Görüş ve Öneriler” adlı rapor eğitim sistemimizi gayet açık analiz etmektedir.
Eğitimde fırsat eşitliği temasını taşıyan son şuranın ana ve ara başlıklar altında verilen 128 maddelik tavsiye kararlarında dikkatimizi çeken hususlar şöyledir.
Temel eğitimde fırsat eşitliği ana başlığı altında okul öncesine yer verilmiştir. Burada dikkat çeken husus taşımalı yerine, yerinde eğitime öncelik verilmesi yönündedir. Kreş açma Aile ve Sosyal Yardımlar Bakanlığına, okul öncesi eğitim ve öğretim Milli Eğitim Bakanlığına aittir. Kreş ve anaokulu açılmasında yerel yönetimlere yer verilmelidir. Ayrıca bu konuda özel sektörden de yararlanılmalıdır. Burada Devlet Memurları Kanununda (madde 191) eksiklik bulunmaktadır. Çünkü resmi kurumlar kendi bünyelerinde anaokulu açabildiği halde, başka bir kurumdan hizmet satın alamamaktadır. Oysa bu konuda Maliye Bakanlığının kriterlerine sahip özel veya yerel yönetimlere ait anaokulu veya kreşlerden hizmet satın alınabilmelidir.
Erken çocukluk hizmetleri bakımından Türkiye, OECD ülkelerinin en altında yer almaktadır. Ayrıca bu çağda alınmayan eğitim kişiler arasında farkları artırmaktadır. Bu nedenle kreş ve anaokul yapımına öncelik verilmelidir. Belediyeler bu konuda daha aktif olmalıdır. Çocuk yoksulluğu, beslenme, çalışmayan ebeveyn, nesilden nesile yoksulluğun aktarılması gibi sorunlar toplumu derinden yaralamaktadır. Bir başka uyarıcı rakam da 676 bin çocuğun zorunlu eğitim çağında olmasına rağmen okul dışı kalmasıdır.
Özel eğitim ve rehberlik hizmetleri hakkındaki alt bölümde yüksek nitelikli öğrenciler için çalışmalara da yer verilmesi yerinde olurdu. Çünkü bu nitelikteki öğrenciler için örgütlenme yeterli değildir.
Temel eğitime erişim ve eğitimin niteliğinin artırılması alt başlığında yer verilmiştir. Burada da başta resmi olmak üzere TV kanalları ve sosyal mecralarda eğitimin niteliğini artırmaya yönelik çalışmalar üzerinde durulmasında yarar vardır. Burada akla gelen, Fatih Projesinin akıbetidir. Derslikler yapılması ve eğitim ihtiyaçlarını en iyi tedarik yollarından birisi yerel imkanların kullanılmasıdır. Gördüğümüz kadarıyla okul aile birlikleri üzerinde fazla durulmamaktadır. Oysa bu kurum milli eğitimi geliştirecek unsurlardan birisi yapılmalıdır. Tamamen merkeziyetçi bir anlayışla sorunların çözülmesi güçleşmektedir.
Yabancı dilin tüm öğrenciler yerine belirli yetenek sınavlarını geçen öğrencilere hakkıyla öğretilmesi sağlanmalıdır. Yoksa bu şekliyle tüm sınıflara yabancı dil koymanın bir anlamı olmadığı görülmektedir.
Burada bir başka husus, ne okul ne de işe gitmeyenlerin oranlarında yükselmedir.
Eğitim sisteminin kalitesinin izlenmesi de burada yer almaktadır.
Şurada mesleki eğitime ayrı bir yer açılmış ve mesleki eğitimin iyileştirilmesinde, mesleki eğitim hakkındaki olumsuz algıların düzeltilmesi üzerinde durulmaktadır. Mesleki eğitimde insan kaynağının güçlendirilmesine ağırlık verilmektedir. Bilindiği gibi mesleki eğitim, son yıllarda en büyük yara alan kısımdır. Toplumda maalesef itibar, masa başı işlere doğru artmıştır. Oysa üretim ve gelir elde etme sanayide, ticarette, tarımdadır.
Çıraklık maalesef karar alıcılar ve toplum nezdinde olumsuz algılanmaktadır. Eğitimle ilgili bir yasal düzenleme öncesinde karar alıcılardan birisi “çocuğumu çırak yapmak istemem” sözüyle meslek eğitimi konusundaki olumsuz tavrını hep hatırlarım. Oysa iyi bir usta olabilmenin yolu çıraklıktan geçer. Küçüklüğümde İstanbul Caddesi Şirin Pasaj’da İstanbul Dolapdere’den Konya’ya yerleşen Son Teknik Metalock atelyesinde Abdurrahman Süreyya Biner ustanın çıraklığını, liseye giderken Macur pazarında rahmetli dedemin ticaret çıraklığını yapmıştım. Üniversite tahsilim sırasında doktora tezini Prof. Dr. Sabahattin Zaim’in iktisat biliminde, Mehmet Savaş hocanın İslami ilimlerde çıraklığını yapmaktan gurur duyarım.
Şurada öğretmenlerle ilgili ayrı bir ana başlıkta öğretmen yetiştirmenin iyileştirilmesi, mesleki gelişimlerinin desteklenmesi ve öğretmenlik statüsünün artırılması üzerinde durulmuştur.
İş ve meslek ahlakı (etiği) konusu da ihmal edilmemelidir. Okul güvenlikleri özellikle madde bağımlılıkları çerçevesinde takip edilmelidir. Aile, anne-baba olmadan alınan tedbirler eksik kalır. Bu nedenle okullarla ailelerin irtibatlarının artırılmasını sağlayıcı mekanizmalar geliştirilmelidir. Bu maddi yardım boyutuyla kalmamalıdır. Tabii ki öğretmenliğin daha saygın bir yere gelmesi için meslek kanunu çıkarılması gerekir.
Toplumun düzeyi, aynı zamanda eğitim düzeyini gösterir. Bu nedenle eğitimde kalitenin artırılması toplumsal seviyenin artırılmasına bağlıdır.