MAHKEME KÂDIYA MÜLK DEĞİLDİR- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi
Mahalli idareler seçimleri bitti, caddelerden sokaklardan büyük posterler indi, yerlerine yeni seçilenlerin büyükçe posterleri asıldı. Seçimde kazananlar, kaybedenler tartışması devam ediyor. Seçim sistemi ile seçilenlerin yetkileri ve sorumlulukları ise tartışılmıyor. Yeni seçilenlerin programları da tartışılmıyor, hâlbuki ilk aylarda başkanlar stratejik planlarını meclislere sunacaklar. Oysa bu konuların tartışılması gerekiyor, eğer mesele demokrasi ise…
Yıllar önce bir grup belediye başkanı ve il özel idaresi genel sekreteri ile afet zararlarını azaltma eğitim çalışmaları için Japonya’ya gitmiştik. Bize mihmandarlık yapan Japon rehbere ülkedeki partileri sorduktan sonra kendisinin hangi partiye oy verdiğini sorduğumda, yüzünün kızardığını gördüm. Bunun üzerine yanındaki, Japonya’da yaşayan Türk burada hangi partiyi tuttuğunu sormanın çok ayıp olduğunu hatta, “bir bayanın iç çamaşır rengini sormak kadar ayıp olduğunu” söyleyerek uyardı. Demek ki orada insanlar oylarını veriyorlar, sonra da bir daha meşgul olmuyorlar imiş. Bizde öyle mi? Ayrıca televizyonlarda her şeyin bilumum uzmanı olanlar habire siyaseti köpürtünce günlük hayatımızdan seçimler düşmüyor. Seçimleri bu kadar cazip hale getiren sebepleri ayrıca ele almak gerekir.
Bu arada seçim kazandıran vaadleri de öğrenmiş olduk: depremden tirtir titremek gerekirken, yönetime geldiğinde ilave kat verme vaad edenlerden tutun da su sıkıntısı çeken bir bölgede bedava su vaad edenler ve seçimin hemen sonrasında bedava yapılan tarifeler… Bu sebeple popülist beklentilere engel olmak için idari vesayet ve diğer yasal düzenlemeleri yapmak gerekir. Aksi taktirde demokrasi değil, kargaşa tercih edilmiş oluyor.
Eğer futbol maçı yapacaksanız uygun bir saha olmalı… Tarlada maç yaparsanız bunun da kuraları olmalı… Bu konuda hem mevzuatın düzenlenmesi hem de sürece uygun kültürün oluşması gerekiyor. Şimdi merak ediyoruz: belediyelerin borçları nerelere ulaştı? Hangi yatırımları hangi kaynaklarla, nasıl yapacaklar?
Seçimden sonra yakından tanıdığımız yeni veya yeniden seçilen bazı tanıdıklarımızı telefonla veya mesajla tebrik ettik. Seçilenler genellikle seçici davranıp telefona dönüyorlar veya mesaja karşılık veriyorlar veya vermiyorlar. Bu biraz çıkar (!) ilişkisine bağlı. Eğer seçilenler size verdikleri telefonlardan dönmüyorlarsa biliniz ki büyük projelerin hazırlığını yaptıklarından çok meşguller. Bu sebeple onları meşgul etmek büyük vebal olur!
Hem mutfakta çalışmış hem de işin akademik yönünü çalışan birisi olarak edindiğimiz tecrübe ve buna bağlı verdiğimiz öğüt, siyaset yapan kimsenin kendi bütçesi ile hizmet verdiği kurumun bütçesini ayrı tutması, kendi özel işlerini buna bulaştırmadan kendi işini de sürdürmesidir.
Bu seçimde aday olmayan daha doğrusu son dakika operasyonu ile aday yapılmayan ve seçim öncesi anketlerde büyük farklarla kazanma beklentisinde olup seçimden çıkamayan birkaç kişi ile konuşma imkanım oldu. Tabii bu arkadaşların vakitleri olunca, uzun uzadıya konuşma imkanı bulduk. Dikkati çeken bazı hususları kaydettik: Seçimde aday belirlemelerde halkın veya partili seçmenin tercihlerinden ziyade daha dar bir kesimin tercihi etkili olmaktadır. Nitekim hemşehrilerinin nazarında siyasi itibarı yüksek olup hatta anketlerde yüzde yetmiş biri geçenlerin bir gece yarısı siyaset haricinde kalmalarına az rastlanmıyor. Bu sebeple de maşeri vicdan bunu oy sandığında değerlendiriyor.
Şerefül-mekan bil-mekin derler, yani makamların bir ağırlığı vardır, oraya oturan bu ağırlığı görür, kullanır. Ama o makamdan ayrılınca ya boşluğa düşer, itibar kaybeder veya itibarını farklı şekilde sürdürür. Öyle ya! Nasrettin hoca boşuna, “ye kürküm ye” dememiş.
Bir yere gelenler, makamın, paranın verdiği güçle zamanla değişirler. Bunun için “insan tul-ı zaman (uzun süre) halvet-i vahide (tek bir hal) üzere kalmaz” ilkesi, hukukta olduğu gibi siyasette de geçerlidir.
Makamda iken adaletin ve vicdanının gereğini yapanlar, buna göre hizmet edenler daha rahat olurlar. Görevde iken yapılan denetimler pek istenilmez. Ama gerek resmi gerekse halkın denetimleri aslında yöneticiyi korur, onu olumsuz yönelimlere karşı uyarır. Bu nedenle görevde olanların hem iç denetim hem de dış denetimi özümsemeleri, kendi lehleri içindir. Nasıl olsa bir gün hesap verecekler. Nitekim pek çok eski başkanı pek çok soruşturma bekliyordur. Ama burada belediye başkanları kıskaçta oluyor, meclis üyeleri konusunda pek sıkıntı olmuyor. Bu da sistemin başka bir eksikliği…
Etraflarının pohpohlamalarıyla kendilerini makamlarda kalıcı görenlere, başlıktaki “Mahkeme kâdıya mülk değildir” vecizesi hatırlatılmalıdır.