LAİKLİK MESELESİ- Abdurrahman KUTLU- Yeni Meram Gazetesi
Batı, büyük acılar ve mücadeleler sonucu da olsa, Fransız İhtilali ile laiklik prensiplerini getirmiş, şimdi o konularda bir derdi yok. Devlet de, kilise de herkes kendi işinde, gücünde. Toplumlar da bunları iyice benimseyip özümsemiş. İsteyen camiye, isteyen kiliseye, isteyen havraya gider, istemeyen de hiçbir yere gitmez. Kimsenin kimseye baktığı yok. Bunda, aradan uzun zaman geçmesinin de, kuşakların değişmesinin de rolü olduğu muhakkak. Devletlerin o konuda bir endişesi olmadığı için laiklik özelliğini anayasalarında kimisi belirtmiş, kimisi belirtmemiş.
İslam toplumları maalesef o olgunluğu, o anlayışı, o huzuru henüz yakalayamadı. İslam işin içine sokularak; kişilerin, zümrelerin, grupların, anlayışların hakim olduğu, sosyolojik olarak tanımlaması zor idare şekilleri ile yol almaya çalışıyorlar. İnsan haklarına saygılı, demokratik, medeni idare şekilleri kuramadıkları için halklarını mutlu birer refah toplumu haline getiremediler. Kendi aralarında bir fikir ve güç birliği de oluşturamadıkları için; emperyalistlerin her türlü kötü niyetlerine, tasallutlarına açık oldular/oluyorlar. İslam toplumlarının bugün çoğunluğunda kan ve gözyaşı hakimdir. Bu sebeple insanların kendi ülkelerinden kaçış vardır.
İslam ülkeleri içinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti farklılık arz eder. Bu da başlangıçta devletin kuruluş felsefesinden ileri gelmektedir. Bir imparatorluğun külleri arasından doğan devletimiz; insan haklarına saygılı, demokratik, laik bir sosyal hukuk devleti vasfıyla, İslam ülkeleri arasında parlayan bir yıldız olmuştur. Bu da devletimizi kuran başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kurucu iradenin eseridir. Bugün devletimiz, milyonlarca mazlumun sığındığı bir liman durumundadır. Devletimizin kuruluşundan geride bıraktığımız yaklaşık yüz yılda, laikliğin esasları ile ilgili bir sorun yaşanmadığını söyleyebiliriz. Halkın laiklikle ilgili bir meselesi de yok.
Son haftalarda/aylarda bazı kariyer ve üst makam sahibi kimselerden laiklik hoşnutsuzluğunu belirten beyanatlar/açıklamalar gelmesi herkesin dikkatini çekti.
Ayasofya Camii eski imam hatibi Prof. Dr. Boynukalın’ın, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın laiklik karşıtı söylemleri, Eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın yeni anayasa çalışmaları vesilesi ile laiklik konusunda yaptığı açıklamalar en çok dikkat çekenlerden oldu.
Laiklik her ne kadar bizde Batı'dan alınmışsa da; temel anlayış ve esaslarının Türk-İslam kültürünün temellerinde olduğunun, insani ve hoşgörüye dayanan yönleri ile en üst seviyede uygulandığı, laikliğe itirazı olan eğitimli insanlarımız tarafından bilinmesi beklenirdi. Hele İslam’ın başlangıç yıllarına gidip, bizzat Peygamber efendimiz tarafından oluşturulan ve yürürlüğe konan “Medine Sözleşmesi“ni tetkik etmiş olsalardı, batının daha dün laiklik dediği anlayışın köklerinin, bizde ne kadar derinlerde olduğunu anlarlardı. O zaman da ülkemizde yeni bir laiklik tartışmasının kapısını aralamaya gerek duymazlardı.
Ülkemizde laikliğin mana ve önemini en iyi bilen kesimlerden birinin diyanet/ilahiyat camiası olduğuna şüphe yok. O halde bu camia sadece kendi ülkemizde değil, bugün büyük sıkıntılar içinde kıvranan İslam ülkelerinin halklarını da bu konuda bilgilendirmeye gayret etmelidir.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, Eylül 2011’de Arap Baharı felaketini yaşayan Mısır’a, Tunus’a ve Libya’ya yaptığı ziyaretlerde; laikliğin ne olduğunu, o ülkeler için ne kadar önemli olduğunu anlattığı konuşmaları bir ders niteliğindeydi. Mesela Tunus’daki konuşmalarında; “Türkiye'de anayasa laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar. Laiklik kesinlikle ateizm değildir. Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak Müslüman’ım ama laik değilim. Fakat laik bir ülkenin başbakanıyım. Laik bir rejimde insanların dindar olma ya da olmama özgürlüğü vardır. Ben Mısır'ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umarım ki Mısır'da yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki benim bu açıklamalarımdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değişecektir.” demişti.