Kur’an’dan Rahmet Esintileri: Yirminci Cüz (1)-Hüseyin TOPTAŞ- Yenimeram Gazetesi
“Ey Müslüman senin hayat nizamın olan ve sana hayat vermek için indirilen Kur’an ile daha tanışmamışsın bile. O’ndan ve O’nun yasalarından henüz haberin bile yok. Belki de O’nunla ölüm döşeğinde tanışacaksın. Ne hazin ki, sana kuvvet ve hayat bahşetmek için indirilen Kur’an, şimdi kolay ölesin diye okunuyor.” Muhammed İkbal
Gece dinlenmek, gündüz rızık aramak için yaratıldı
“Onlar görmüyorlar mı ki biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (Allah varlığını gösteren) deliller vardır.” (1)
“(Resûlüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hâla işitmeyecek misiniz?
De ki: Söyleyin bakalım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek tanrı kimdir? Hâla görmeyecek misiniz?
Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) O'nun fazlu kereminden (rızkınızı) arayasınız ve şükredesiniz.” (2)
Dağlar hareket ederler
“Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (3)
Gerek gece ile gündüzün yaratılması gerekse dağların yürütülmesi, evrendeki her şeyin Allah’ın ilmi, kudreti ve sanatıyla mükemmel bir şekilde yaratıldığını ve yaratılış amacına uygun, düzenli bir şekilde idare edildiğini, hiçbir şeyin tesadüfe bırakılmadığını ifade etmektedir.
Kur’an’ı okumam emredildi
“Her kim iyi amel getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan emindirler.
Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. (Onlara), “Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz” (denir.)
De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.”
De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O, ayetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (4)
Düşünüp öğüt alsınlar diye Kur’an ayetlerini peş peşe ulaştırdık
“Andolsun, düşünüp öğüt alsınlar diye o sözü (Kur’an âyetlerini) onlara peş peşe ulaştırdık.
Bu Kur’an’dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar. Kur’an kendilerine okunduğu zaman, “Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık” derler.
İşte onların, sabredip kötülüğü iyilikle savmaları ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcamaları karşılığında, mükâfatları kendilerine iki kez verilecektir.
Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz, derler.” (5)
Halkları zalim olmadıkça memleketleri helâk etmeyiz
“Biz nimetler içinde şımaran nice memleket halkını helâk etmişizdir. İşte kendilerinden sonra içlerinde pek az oturulmuş yurtları! (O yurtlara) biz varis olduk, biz.
Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe oraları helâk edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helâk etmeyiz.” (6)
Firavunun sermayedar destekçisi Karun
Karun, Hz. Musa zamanında yaşayan, Firavunla işbirliği yaparak kendi toplumuna ihanet eden kişidir. Kur’an-ı Kerim, Karun’u Firavun ve Haman’la birlikte zikretmektedir. Bu üçlüden Firavun siyasi gücü temsil ederken, Haman bürokrasiyi Karun ise firavunun zulüm ve baskısına ekonomik alanda destek veren kişi olarak görülmektedir.
Zalimin zulmüne devam edebilmesi için elinde hangi güç olursa olsun gücünün insanlar üzerinde etkisini hissettirebilmesi için yardımcılara ihtiyaç vardır. Haman bürokrat ve dönemin dini otoritesi olarak, o dönemin zengini Karun ise sermayesi ve ekonomik gücü ile firavunun yanında yer almışlardır. Karun elinde bulunan serveti ile insanlar üzerinde ekonomik baskı unsuru olmuş ve elindeki sermaye ile Firavunun en büyük destekçisi olmuştur. Bürokrasi ve sermayenin desteği ile tüm gücü elinde toplayan Firavun zulmünde sınır tanımayacak şekilde aşırı gitmiştir.
Kasas suresinde Karun, Hz. Musa’nın kavminden, hazinelerinin anahtarlarını ancak güçlü bir topluluğun taşıyabildiği, zenginliğiyle mağrur bir kişi olarak takdim edilmektedir. Dillere destan olan zenginliğine, mal ve mülküne insanların imrendiği bir kişi olmasına rağmen sermayesi Karun’un helak olmasına engel olamamıştır. Rabbimiz Karun’un akıbetini bize bildirerek sermayenin zalimlerin emrine verilerek zulüm aracı olarak kullanılmasına dikkat etmemizi istemektedir.
Karun ve akıbeti
“Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez.”
“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.”
Kârûn, “Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir” dedi. O, Allah’ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir).
Kârûn, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, “Keşke Kârûn’a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir” dediler.
Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur” dediler.
Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine batırdık. Allah’a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi!
Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, “Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler iflah olmayacak” demeye başladılar.
İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.
Kim bir iyilikle gelirse ona bundan daha hayırlı karşılık vardır; kim de bir kötülükle gelirse o kötülükleri işleyenler yalnızca yaptıklarının karşılığını görürler.” (7)
Kur’an’da anlatılan Karun kıssasından her mü’minin alacağı dersler vardır. Belirtildiğine göre, Karun zenginliğinin verdiği şımarıklıkla insanlara hor bakmakta, olayları değerlendirmekte ve zenginliğinden dolayı Rabbini unutan birisi olarak tanıtılmaktadır. Bu özellikleri taşıyan her servet sahibi bu kıssanın günümüzdeki muhataplarıdır. Dünyanın geçici menfaatlerine sahip olmak ve onlardan istifade edebilmek için yağcılık yapmaya veya yağdanlık olmaya gerek yoktur. Her insanın çevresinde bir dönem insanların zenginliğine imrendiği fakat şimdi zenginliğinden eser kalmayan kişiler vardır. Ekonomik gücümüzün birileri tarafından zulüm aracı olarak kullanılmasına fırsat vermeden sermayemizi Rabbimizin rızasına uygun olarak değerlendirmeliyiz. Rabbimizin şu uyarısı ile amellerimize ve sermayemize yön verelim;
İnandık demek yeterli mi?
“İnsanlar, "İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.
Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.” (8)
Kur’an’ı anlamak ve onunla amel etmek temennisi ile…-----
Neml 86
Kasas 71-73
Neml 88
Neml 89-93
Kasas 51-55
Kasas 58-59
Kasas 76-84
Ankebut 2-3