DİĞER KATEGORİLER

Konya'nın unutulan İslâm alimi: Abdullah Fevzi Efendi

Abdullah Fevzi Efendi (Tanrıkulu), 1883 yılında Konya’nın Bozkır ilçesi Hocaköy’de doğdu. Babası Yusuf Efendi, annesi Fatma Hanım’dır. Baba ve dedeleri de kendisi gibi ilim ve tasavvuf ehlidir. İlk tahsilini köyünde yaptıktan sonra Konya’ya geldi. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında Konya’nın ilim erbabı ve eşrafının gayretleriyle kurulan, yüksek dinî ilimlerin ve zamanın fen bilgilerinin okutulduğu “Islâh-ı Medâris-i İslâmiye”den icazet aldı.

İSLAM OYUNLARI 6

Meşhur tarihçilerimizden İbrahim Hakkı Konyalı, kendisinin de okuyup mezun olduğu bu medreseye “İslam Üniversitesi” demektedir. Abdullah Fevzi Efendi ayrıca Konya’da “Dâr-ül Muallimin”i yani Yüksek Öğretmen Okulunu da büyük başarı ile bitirdi. Daha sonra, mezun olduğu bu medresede, müderris (profesör) olarak ders okuttu.

Abdullah Fevzi Efendi, dünyada ve Osmanlı Devleti’ndeki zamanın sosyal ve siyasi gelişmelerini yakinen takip eder; İstanbul’da, Konya’da çıkan dergi ve gazeteleri okur, ciddi makaleler yazardı. Tam bir Osmanlı münevveri idi. Savaşlar müddetince gördüğü yerlerin tarihî ve coğrafi özelliklerini, halkın sosyal ve manevi yönlerini, âdeta Evliya Çelebi gibi; harpteki hadiseleri de bir kurmay subay mantığıyla tespit ve tahlil etmektedir.

1914’te Birinci Cihan Harbinin başlamasıyla, medresesindeki talebeleri askere alındı. Kendisi esasen müderris olduğundan, askerlikten muaftı. Buna rağmen askere gönüllü giderek Çanakkale ve Irak cephelerinde er olarak savaştı; taburda askerlere din ve ahlak dersleri verdi. Askere gönüllü gitme sebebinin, Osmanlı ordusunda İttihatçı subay ve komutanların dinî ve sosyal hayatlarını, yaşayışlarını yakinen görmek ve öğrenmek merakından ileri geldiğini ifade etmektedir.

Abdullah Fevzi Efendi, Osmanlı ordusundaki bir kısım İttihat ve Terakki subay ve komutanlarının askerlere çok kötü davrandıklarını, dövdüklerini, küfrettiklerini, onları hakir ve hor gördüklerini, hiç merhamet ve şefkat göstermediklerini; komutanların ibadete, namaza hiç ehemmiyet vermediklerini, bazılarının cephede bile içki içip kumar oynadıklarını, erlerin eğitiminin çok yetersiz olduğunu, moral ve motivasyon verilmediğini kaydetmektedir. Çanakkale’de çok fazla şehit ve zayiat verilmesinin de bunlardan ileri geldiğini ifade etmektedir.

Savaşın Dehşeti

Abdullah Fevzi Efendi, Çanakkale cephesinde, Arıburnu’nda, binlerce askerin şehit olduğu savaşın dehşetini şöyle dile getirmektedir:

“Düşman, bizim hücuma kalktığımızı, kendilerine baskın yapacağımızı anlayınca üzerimize kurşun yağdırmaya başladı. Mitralyözlerle ve piyade tüfekleriyle müthiş bir ateşe başladılar. Bu atış, her cihetten, hattâ hiç umulmadık yerlerden üzerimize gelmekteydi. Sanki mermi fırtınası üzerimize esiyor, kurşun yağmuru tepemize yağıyordu. Ortalık bir mermi, kurşun fırtınasına döndü. Mermiler, tepemizde kaplanmış gökyüzü gibiydi. Makinalı tüfekler testere gibi etrafı biçiyordu. Eğer bir kişi yerden azıcık başını kaldırsa, hedef teşkil ediyor, mutlaka delik deşik olup harman gibi savruluyordu. Gerek bizim gerekse düşmanın attığı mermiler, gökten aşağı düşen yıldırım gibi her yeri kasıp kavuruyor, yakıp yıkıyordu. Topların ve tankların gürültüsü, yeri göğü titretiyor, gökyüzünü feryat ve figanlar dolduruyordu. Sema yere kapanıyor, tepeler düşüyor, sanki kıyamet kopuyordu.”

Irak Cephesi

Çanakkale cephesinden sonra, mensubu olduğu 1. Alay’ın, Irak cephesine gönderilmesine karar verilince, askerler trenlerle Haydarpaşa Garı’ndan yola çıktı. Abdullah Fevzi Efendi’nin bindiği tren Konya’ya yaklaşınca, komutandan izin alarak istasyonda inip çok aceleyle medresesini ziyarete gitti. Hocalarıyla görüştü ve medresedeki talebelerine, ilim ve ahlak konusunda nasihat verdi. Medresede beş altı saat kaldıktan sonra, asker sevk eden müteakip trenle Konya’dan ayrıldı. Asker kafilesi, bazen trenle, bazen yürüyerek, çok zor tabiat ve iklim şartları altında, Pozantı, İslâhiye, Halep, Musul, Samarra, Bağdat’ı geçerek Irak cephesine ulaştı. Abdullah Fevzi Efendi, bu seferin çok yorucu olduğunu, askerin açlık ve soğuktan çok büyük çile, eziyet çektiğini, daha savaşa girmeden yollarda çok şehitler verildiğini kaydetmektedir.

Sinsi İngiliz Siyaseti

Abdullah Fevzi Efendi, İngilizlerin sinsi siyasetini şöyle dile getiriyor: “İngiliz, girdiği yerde önce barış ilan eder, dostluktan dem vurur. İnsanlara zulmetmez. Aksine onlara para pul verip açlarını doyurur. Hizmet ve yardımlarını taa uzak yerlere kadar götürür. Camiler açık, okullar çalışır vaziyettedir. Beldenin örfüne, âdet ve an’anesine dokunmaz, hatta onları kabul eder, onlara uygun harekette bulunur. Yeni okullar ve mabetler açar. Okullarda kendi diliyle (İngilizce) eğitim ve öğretimi başlatır. O ülke âdeta onun vatanı ve yeni toprağı, halkı da kendi vatandaşı olmuştur. Buradan özellikle eşraf çocuklarını Londra’ya tahsile yollar. Bu siyaset Hicaz’da, Irak’ta ve Bağdat’ta uygulanmıştır. Dün böyleydi, bugün de böyledir. Bu kimseler, hep İngiliz kültürüyle yetişmiş, hatta askerî okullarda okumuş, idareci ve asker eğitimi görmüş, neticede İngiliz menfaatlerine hizmet etmişlerdir. Siyasi entrikalarla iş yapan dünyada en büyük insan avcıları İngilizlerdir.”

Bağdat Ziyareti

Abdullah Fevzi Efendi, ordu Bağdat şehri yakınına geldiğinde komutandan izin alarak buradaki İslam âlimlerinin türbelerini ziyaret etti. İmam-ı Azam Ebu Hanife’yi ziyaretinde, onun büyüklüğünü aşk ve vecd ile şöyle dile getiriyor:

“Bağdat mübarek bağrında Peygamber Efendimiz ve Sahabeden sonra kıyamet gününe kadar ümmetin hayat suyunun pınarı ve kaynağı, ayrıca Allah’ın kınına koyduğu ve düşmanlarını onunla yok ettiği kılıçlardan bir kılıç; ilk hüccet ve en açık delil, Allah’ın en bâriz ve belli yolunu gösteren, insanların gözünden körlük perdelerini sıyırıp onların hakikati görmesine yardım eden; Ehl-i sünnetin gözbebeği, bütün müçtehitlerin önderi, Şer-i Mübin ordusunun kumandanı, usûl ilimlerinin kaynağı, für’u denizinin büyük dalgıcı, hikmet ve zühd kaynağı, kudsî ve manevi esrarın madeni, melekût âlemine ait doğan güneşlerin tulû yeri, dünyaya hiç değer vermeyen, ona bel bağlamayan İmam-ı Azam Ebu Hanife Numan bin Sâbit hazretlerinin memleketidir. Bu imam, zâhir ve bâtın iki ciheti kendinde toplamış, insanlara Allah’ın büyüklüğünü ispat eden âyetlerden, alâmetlerden biridir.”

Konya'ya Dönüş

Abdullah Fevzi Efendi, savaşın bitmesinden sonra, 1919’da Irak cephesinden Konya’ya döndü. “Yâr-ı enîsim” (yalnızlığımı gideren dostlarım) dediği medresesine vardığında İttihat ve Terakki tarafından medresesin kapatıldığını, kitaplarının yağmalandığını gördü. Fevzi Efendi, “Kuşları giden yuvalara dönmüş” diyerek üzüntüsünü dile getirdi. Bunun için daha fazla Konya’da kalamayarak, Bozkır’daki köyüne gidip oradaki medresede ders vermeye başladı.

O yıllar Konya çok sıkıntılı bir yerdi. Yunanlıların Batı Anadolu’yu işgalinden dolayı pek çok muhacir geliyor, dağlarda asker kaçakları ve eşkıya soygun yapıyordu. Çanakkale ve I. Dünya Savaşında birçok şehit veren Konya halkının köylü ve şehirlisi, fakir, yoksuldu. Ankara’ya bağlı Kuva-i Milliye müfrezeleri, asker kaçakları ve eşkıyanın yanı sıra Ankara hükûmetine ters düşenleri de yakalıyordu. 31 Mart 1919’da Bozkır’da bir konferans veriyor.

On Senesi Dağlarda Geçti

Tam o sıralarda da Konya’da, “Delibaş ayaklanması” denen hadiseler meydana geldi. Abdullah Fevzi Efendi hakkında da yakalama kararı çıkarıldı. Bundan sonra hayatının yaklaşık on yılını, hocası ve amcası müderris Abdülhalim Efendi ile dağlarda her an yakalanma ve ölüm korkusuyla geçirdi.

“Dağların misafiri oldum” dediği kaçak-gizli yaşadığı yıllarda Abdullah Fevzi Efendi ve amcası, yazın sıcağında, kışın soğuğunda mağaralarda, ormanlarda aç susuz, günler geceler geçirdi. Hedefleri Anamur, Mersin veya Aydın tarafına, oradan İstanbul’a giderek tehlikeden kurtulmaktı. Fakat buna bir türlü muvaffak olamadılar. Geceleri gizlice köylere giderek ekmek, yiyecek, giyecek bulmaya çalışıyorlardı. Dağlarda, taşlarda, çalılıklarda çok yürüdüklerinden, eskiyen çarıklarının yenisini ve yedeğini bulmada çok zorluk çekiyorlardı. Rastladıkları kimselere, kendilerini tanıtmadan, Konya’dan havadis soruyorlardı. Yakinen tanıdıkları bazı kimselerin de yakalandığını, hatta idam edildiklerini duyunca çok müteessir oluyorlardı. Abdullah Fevzi Efendi ve amcası, savaşta, cephelerde yaşadıkları sıkıntılardan çok daha fazlasını, kendi memleketlerinin dağlarında kaçak yaşarken çekiyorlardı. Açlık, yokluk, yakalanma ve ölüm korkusuna rağmen çok tevekkül ve metanetlerini muhafaza ediyorlardı. Maddi-manevi her türlü zorluğa rağmen ibadetlerini hiç aksatmıyorlar, su bulamayınca teyemmümle namazlarını kılıp oruçlarını tutuyorlardı.

1938'de çıkan bir umumi af neticesinde Abdullah Fevzi Efendi, bu zorlu yıllardan sonra memleketine dönebildi.

Eserleri

Abdullah Fevzi Efendi Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yetişmiş bir İslam âlimi, müderris, mücahid gazidir. Yüksek İslamî ilimlerin yanında tarih, hukuk ve ayrıca zamanın diğer sosyal ve fen bilgilerine de vâkıftır. Kalemi kuvvetli ve akıcıdır. Arapçaya tam vâkıf, Farsçayı da iyi bilmektedir. Eserleri ve hatıraları ciddi birer akademik araştırma mahiyetindedir. Abdullah Fevzi Efendi’nin muhafaza edilen ve bulunabilen eserleri, defterler hâlinde Konya’daki Koyunoğlu Kütüphanesi yazma eserler bölümünde bulunmaktadır. Eserlerin dili Osmanlı Türkçesi ve Arapçadır.

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocalarından merhum Prof. Dr. Ali Osman Koçkuzu tarafından Abdullah Fevzi Efendinin askerlikte yazdığı hatıraları “Çanakkale Cephesinde Bir Müderris”, dağlarda geçirdiği günler “Bir Müderrisin Sürgün Yılları” ve diğer bazıları da “Bozkırlı Abdullah Fevzi Efendi: Risaleler” ismiyle neşredildi.

Abdullah Fevzi Efendinin diğer önemli bir eseri de “Vehhabiye Reddiye”dir. Bu eserinde özellikle Vehhabilerin şirk dedikleri vesile-tevessülün şirk olmadığını, âyet, hadis ve muteber İslam âlimlerinin eserlerini kaynak göstererek ortaya koymuştur. Abdullah Fevzi Efendinin bu konudaki eseri hakkında, Necmettin Erbakan Üniversitesinde Prof. Dr. Ramazan Altıntaş danışmanlığında Lütfi Taşel tarafından kıymetli bir yüksek lisans tezi de hazırlanmıştır…

Konya’da tanınan bilinen birçok âlim ve evliya vardır. Geçen asrın sonunda yetişmiş İslam âlimi, mücahid gazi Abdullah Fevzi Efendi hazretlerinin hiç tanınmaması Türkiye için büyük bir eksikliktir. Konya Büyükşehir Belediyesi, basit bir taştan ibaret olan mütevazı mezarını yenileyebilir, kitaplarını bastırabilir, ismini yeni yapılan bir cami veya külliyeye verebilir; ayrıca üniversitelerimiz, kendisi ve eserleri hakkında akademik çalışmalar yapabilirler.

Abdullah Fevzi Efendi, 1943 yılında genç yaşta vefat etti. Mütevazı mezarı Konya’da Hacı Fettah Kabristanındadır.

BENZER HABERLER
24.02.2025 16:03
Çinli iş adamları, Başkan Pekyatırmacı’yı ziyaret etti
24.02.2025 15:32
Ereğli’de mevsimlik tarım işçileri konusunda muhtarlarla toplantı düzenlendi
24.02.2025 15:20
Akşehir'de polis denetimleri: 7 kişi cezaevine gönderildi
24.02.2025 15:19
Yunak'ta metruk binaların yıkımına başlandı
24.02.2025 15:15
Konya'da ekmeğe zam geldi!
24.02.2025 14:52
Konya Büyükşehir Belediyesi Gençlik Meclisi, geleceğin mühendisleri için teknik gezi düzenledi