Koçan okula gitti…Ben de arkasından gittim- Mustafa KAPLAN- Yeni Meram Gazetesi
Ben Konya-Meram Botsa (Güneydere) köylüyüm. Dokuz yaşıma kadar köyümde yaşadım. Tabii ilkokula da köyde başladım. Okula başlamam ilginç bir kovalamaca ile başladı. Anlatayım…
Doğduğum yıl bizim mahallede analar hep kız doğurmuş. Ayış, Fadimana, Emine, Kezban, Binnaz… Erkek olarak, Cennetlerin Nuru (Nuri) , Kuruların Musdava,(Mustafa) yani Kuru, bir de ben…Nalbantların Musdava… Mahallede kızlar çok olduğu için, sokaktaki oyunlarımız da genelde kız oyunları idi…Eee kız oyunlarının başında da evcilik gelir. Evcilik deyip geçmeyin… Bizimkisi bayağı orta oyunu. Doğaçlama oynardık. Roller de, dede, baba, oğlan, gelin, çelebi, görümce olurdu.
Bir gün böylesi bir oyunda rol keserken, arkadaşlarım aniden sağa sola koşuşarak, "Örtmen geliyor, örtmen geliyor..." diye bağrışmaya başladılar. Koşanların arkasından köy kahyası Palabıyık Osman ve köy bekçisi Kahveci Mehmet’te koşuyorlardı. Nuru ile Kuru da koşuştular. Ben koşmadım. İnce uzun boylu, giyinişi köylülere benzemeyen birisi benim elimden tuttu; Adın ne, dedi. “Musdava”, dedim. “Kaç yaşındasın?” – "Altı..." Okula gelmek ister misin? - Dedem gönderirse gelirim. Eviniz nerede sizin? –“Aha orada, iğdeli kapı”. “Beni tanıyor musun?” – “Yoo tanımam ama, herhal örtmensin?” “Evet, ben öğretmenim. Adım da Dündar… Seni okula kayıt edelim, oku… Ne olmak istersin?”–“Örtmen...” Biz böyle öğretmen ile sohbet ederken kahyanın elinde iki, bekçinin elinde iki kişi hepsi soluk soluğa geldiler.
Bekçi Mehmet, “Muallim bey, bunların evlerine gidip, gafa goçanlarına bir bakalım mı?” dedi. Beni de aldılar, kapı kapı dolaşmaya başladık. Kızların çoğu zaten kaçmıştı… Belki de kahya ve bekçi bile bile onları tutmamışlardı. Ellerindekiler Nuru, Kuru iki de kız… Bizim kapıya gelince, Bekçi Mehmet, Nalbant Şerifanası Hu… -Nenem: “Buyur Ağa... “Nalbant nerede bizim gız?” – “Köy içinde ağa”… “Musdava’nın koçanını bir getir hele”. – “Olur ağa, bir suç filan mı eddi”. “Yok yok, mektep yaşı geldi mi diye bakacağız”….- “Daha gücük ağa, gışın gidip gelemez”,… …"Sen getir hele, onu goçan bilir"
Nenem, o zamana kadar hiç görmediğim küçük bir defteri öğretmene getirip verdi. Öğretmen bir baktı. Bana dönerek “Hadi yediden gün almışsın… Okullu oldun” deyip, koçanı eline aldı. Bekçi neneme, – “Bizim gız Musdava bu yıl mektebe gelecek, nalbanda söyle yarın mektebe gelsin” dedi. Gittiler. Yakalanmayan, okula başlamayacak olan kızlar sevinç içinde. Nenem de bu işten pek hoşnut görünmüyor. Benim içimde ise, buruk bir sevinç var. Acaba okul kötü bir şey mi? Yukarıdan Tüysüzlerin Mehmet Ali geliyor. Bana,- “Ne o len Musdava, nöğrün?” dedi. Ben, “Hiç ağa, goçan mektebe gitti de”…. “Anaa mektebe mi gidecen len?” “He ya… Zor iş ya… Her zabah galgacan garda gışta… Bir de örtmenden dayak yimek cabası…"
"Ağa sen gitmedin mi?" dediğimde şöyle bir havalara baktı, “Ben tutulmadım, Ne kahveci, ne de kahya beni üç sene yakalayamadı. Kurtuldum" deyince içimi öyle bir hüzün sardı ki…. Maalesef ben kaçmadan tutulmuştum. Yanıma Kuru ile yakalanan kızlardan Ayış ve Binnaz geldi. Hepimiz üzgün ve şaşkındık. Sanki kurbanlık koyunuz… Biraz sonra da Nuru geldi. Onda bizdeki şaşkınlık ve üzüntü yoktu. Hatta, “Boş verin üzülmeyin ya, benim anam mektep iyi dedi” diye bizi teselliye çalışıyordu. O anda, üst sokaktaki komşumuz Köselerin Hürü hala, su doldurmak için pınara giderken bize, -"Nöğrüsünüz len gidiler" dedi. Ben , "Hala biz bu yıl mektebe gideceğiz de , örtmen goçanlarımızı götürdü” dedim. “Anaaa, ne gadar gozel olmuş. Okumayı, yazmayı, her şeyi öğreneceksiniz. Belki de daha çok okuyup örtmen olursunuz, köyden gurtulursunuz…Bak bende okula gittim, beşten çıktım”. Hatta kocasını kastederek “İsmayıl emminiz okuma- yazma bilmez ben bilirim. Okumak gadar gözel bir şey yok… Hiç üzülmeyin… Hadi bizim kapıya gelin de size alıç vereyim” dedi. Hürü hala içimize bir su serpti ki, üzüntümüz biraz gitti. Verdiği ekşi alıçlar da içimizi açtı. Akşam oldu, dedem eve geldi. Nenem – “Goca Musdava’nın goçanı giddi" dedi. Dedem, “Nere giddi garı?” “Mektep yaşı gelmiş, muallim götürdü. Yarın seni mektebe çağırıyorlar”. “Eh… gideriz baalım.” –“Goca bu sene gidmesin, gelecek yıl gitsin, yaşı daha güccük….,Gışın gidip gelemez” -“Bakarız baalım. Hem mektep yaşı gelmiş diyon, hem güccük diyon… Yaşı geldiyse gidecek garı…Zaten ortalıkta darba var, örfi idare ile yaşıyoruz. Devlete garşı mı geleceğiz yani? Hem bu çocuk okuyacak. Ben onu muallim yapacan” dedi. İçim biraz daha ferahladı. Bir gün, köyün yüğünde kahyanın elinde çıngıraklı zil çalıyordu. Koştuk ne var diye… Bağırıyordu – “Yarın mektep açılıyor, saat dokuzda tüm talebeler okula”
Evet, okula böyle başladım. Okul yaşı gelen çocukların zorla okula götürüldüğü o kara cehalet içinden, okudum, öğretmen oldum. Sonra da avukat. Âmâ, ne dedem nede nenem gördü. Binlerce öğrencime ışık, rehber olmaya çalıştım. Avukat olarak da çok özverili çalıştım. Tüm öğrencilerime ve müvekkillerime selam ve sevgi sunuyorum. Unutulacak bir öğretmen olmadığımı düşünüyorum. Öğrencilerimden ve müvekkillerimden dua bekliyorum...