DİĞER KATEGORİLER

KİTAP TANITIMI: TÜRKİYE – İSRAİL DİPLOMATİK İLİŞKİERİNİN KURULUŞU “ANGLOSAKSONLARI KIRMADAN ARAPLARI KOLLAMAK”

KİTAP TANITIMI: TÜRKİYE – İSRAİL DİPLOMATİK İLİŞKİERİNİN KURULUŞU “ANGLOSAKSONLARI KIRMADAN ARAPLARI KOLLAMAK”- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Altınbaş Üniversitesi Cumhuriyetin 100. Yılına armağan bir dizi kitap yayınladı. Bunlar arasında çıkan kitaplardan birisi “TÜRKİYE – İSRAİL DİPLOMATİK İLİŞKİERİNİN KURULUŞU (1945-1950) “ANGLOSAKSONLARI KIRMADAN ARAPLARI KOLLAMAK” tır. (İstanbul, 2023) Kitabı yazarı Çağrı Erhan önsözde, kitabı yazma macerasında arşivlere ulaşmanın zorluğu ve kısıtlamalardan bahsetmekte, ülkemizde yabancılara verilen imkanın kendi araştırmacılarımıza verilmemesini şu cümleyle ifade etmektedir: “Üzerinden onlarca yıl geçmiş arşiv belgelerini kendi vatandaşlığını taşıyan araştırmacılara açmamakla devletin çıkarlarını koruduklarını zanneden işgüzarlar yüzünden devlet aslında en büyük zan altında kalıyor”. Yine burada Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu’nun gayretiyle Filistin ve İsrail ile ilgili belgeler 2022 yılında açıldığını belirtmektedir. Ayrıca konuyu İsrail, ABD ve İngiltere arşivleriyle ele almaktadır. Kanaatimizce siyasi tarihle uğraşan akademisyenler Arap ülkelerinin (Suriye, Mısır, Ürdün vs.) ile İran’dan da belgeler temin edip konuyu bölge boyutuyla ele alsalar iyi olur. Yazar, Türk dış politikasında en hassas konulardan biri olan Filistin, Kudüs, İsrail ile ilişkiler konusunda İkinci Dünya Savaşının ardından Ortadoğu’da meydana gelen en önemli değişme olan İsrail devletinin kuruluş sürecinde hükümetin politikasını, Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasını ayrıntılı inceleme yanında soğuk savaş başlangıcında İngiltere ve Amerika’yla ilişkileri Arap dünyası ile dengelemeye çalışmasını incelemektedir.
1897 yılında kurulan Siyonist Teşkilatının Yahudiler için devlet kurma hedefi, İngiltere tarafından 1917 Balfour deklarasyonu ile Filistin’de Yahudi yurdu kurulmasının destekleneceğinin açıklanması ile Yahudi göçü hızlanmıştır. Bu kapsamda 1934 yılı Trakya olayları ve Türkiye Yahudilerinin Filistin’e göçlerine yer verilmiştir. Bir süre hükümet Doğu Avrupa ve Rusya’dan gelen Yahudilere transit geçiş hakkının sınırlandırmıştır. Savaş yıllarında Yahudi terör örgütlerinin faaliyetleri ve Yahudi Ajansının çalışmaları İngiliz hedeflerine karşı artmıştır. Buna karşı Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni Almanlarla ilişkiye girmiştir. Türkiye’de Yahudiler hakkında çıkan yayınlar mesela Cevat Rifat’ın yayınları ve gazetelerde Yahudiler ve Siyonistler aleyhinde çıkan yazılara getirilen kısıtlamalardan bahsedilmektedir. Yahudi bilim adamlarından 1933 yılında Türkiye’ye gelenlerin sayısı 130 civarındadır. Bunların Üniversite reformu kapsamında geldikleri vurgulanmaktadır. “Savaştan sonra kendisini Batı içinde konumlandırma çabasına giren Türkiye, Filistin meselesindeki tutumunu 1945-1950 yılları arasında tedricen değiştirdi. Başlangıçta tartışmaya yer vermeyecek şekilde Arap yanlısı bir tutum benimseyen ve bırakın Yahudi devletinin kurulmasını, Filistin’in taksimine dahi karşı çıkan Türkiye, ABD ile siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini geliştirmesine paralel olarak 1949’a gelindiğinde İsrail’i tanıyan ilk Müslüman devlet olacaktır.” (s.40) Aslında hükümetin politikasını bu ifade özetlemiştir. İlk Yahudi hükümetinde Başbakan, dışişleri bakanı ve bir bakan Türkçe biliyorlardı, zira bunlar İstanbul Hukuk mezunu idiler. Rusya’dan göç eden Yahudilerin komünist bir devlet kurabilecekleri kaygısı ilk zamanlar Türkiye hatta Batılı ülkeler tarafından ciddi olarak var olmuştur. Çünkü Sovyetler, orta Doğuda etkilerini artırmak için Yahudilerin göçlerini desteklemiştir. Bir başka dikkati çeken husus, Ürdün kıralı Abdullah’ın büyük Suriye’yi kurmak ve Şam’ı kendisine bağlamak istemesinden dolayı Filistin’in ikiye bölünmesine sıcak bakmasıdır.
14 Mayıs 1950 tarihinde tek parti rejiminden çıkıp Demokrat Parti iktidara gelse de bu konudaki politika değişmemiştir. Ancak Arap kamuoyunda Türkiye algısı bozulmaya devam etmiş, NATO’ya girilmesi Arap milliyetçiliğinin Türkiye’yi ötekileştirilmesin artırmıştır. Kitabın sonucunda dikkat çekilen konular kısaca şöyledir: Türkiye’nin 1952’de NATO’ya kabulüne kadar dış politikada önceliği SSCB’den gelebilecek tehlikelere karşı koruma oluşturmuştur. İsrail ile ilişkilerde ilk yıllar Rusya’dan göç eden Yahudilerin komünist olup olmadıkları dikkate alınmıştır. Türk hariciyesi Türkiye-İsrail ilişkilerini şu sözlerle özetlemiştir: “Anglosaksonları kırmadan, Arap alemini kollamak”. Bu çerçevede Arapların Hatay meselesini kurcalamamaları üzerinde hassas olunmuştur. Yazar uygulanan dış politika hakkında “somut ve gerçekçi hedefleri olan, pragmatik ama itidalle yürütülen akılcı bir strateji” ifadesini kullanmaktadır. Yine yazar, bazı arşivlerin açılmasını beklemektedir. Devletin dış politika haberlerini yönlendirdiğini belirttikten sonra, Araplarla ilişkiler veya anti-semitizm izlerinin olmadığını belirtmektedir. Kudüs’ün 1917’de Osmanlı hakimiyetinden çıkıp İngiliz mandasına bırakılmasının Türk dış politikasındaki yerinin araştırması için arşivlerin açılması gereğini de vurgulamaktadır. Çetrefilli konularda yazmak veya söz söylemek zordur. Zira bunların tarihi belgelere dayanmasına özen göstermek gerekir. Böyle bir konuda emeği için Çağrı Erhan’ı tebrik ederiz.