Kitap Tanıtımı; BALKAN HARBİNDE MUHACİR OLMAK, MUSTAFA HATİPLER- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi
Trakya Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Hatipler’in yazdığı “Balkan Harbi’nde Muhacir Olmak” adlı 392 sayfalık kitap Sakarya, Değişim Aktüel Kitabevi tarafından (2021) yayınlandı. Kendi anne ve babasının da son Balkan muhaciri olduğunu belirten yazar, sekiz bölümde göç konusunu detaylıca incelemiştir. Balkanlarda Türk varlığını incelemiş ve bu bölümde Balkanlardaki Osmanlı sistemi hakkında bilgiler vermiştir.
1878 yılında imzalanan Ayastefanos anlaşmasıyla Balkanlarda güç, Rusya’ya geçmiştir. 93 Harbinden sonra buradaki Türk varlığı soykırımı düzeyinde yok edilmiştir. “Bu katliamlarda öldürülen Müslüman teb’anın toplamı, göçle gelenlerden çok daha fazladır”. Balkan Harbi (1912-1913) sırasında kitlesel boyutlarda göç olmuştur. Balkan Harbiyle Osmanlı Avrupa’daki topraklarının yüzde seksen üçünü, nüfusunun da yüzde yetmişini kaybetmiştir.
Osmanlı Devletinin tarih sahnesinden silinmesinin en son adımlarından birisi olarak Balkanlardaki kayıplar sadece göçle kalmamış, bölge ülkeleri de parçalanarak geriliğe itilmiştir. Aslında bölgedeki aşırı milliyetçi akımlar Sırp, Hırvat, Yunan, Bulgar, Makedon ve diğer etnik grupların birbirleriyle sürekli didişmelerini doğurmuş, bu da günümüze kadar gelen bazen silahlı mücadeleye kadar giden süreci beraberinde getirmiştir. Balkan coğrafyasında Osmanlı Türküne ait eserleri yıkmak için yarı edenler, “her gün daha fazla Osmanlı Barışına ihtiyaç duymaktadırlar”. (Bu konuda şu kitaba bakılabilir: Michael Palairet, Balkan Ekonomileri 1800-1914 / Kalkınmasız Evrim. Sabancı Üniversitesi Yayını)
Yazar ikinci bölümde göç kavramını incelemekte ve bu konudaki teorilere yer vermektedir.
Üçüncü bölümde Balkan Harbi kronolojisi, literatürü, cepheleri ve kayıplarıyla ilgili bilgiler yer almaktadır. Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar ve Karadağlılarla savaş ayrı ayrı ele alınmaktadır. Askeri yapının dağınıklığının acı sonucu değerlendirilmekte ve Londra anlaşması değerlendirilmektedir. Böylece Rumeli topraklarında Osmanlı sona ererken, tüm devletler bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Siyasete karışan ordu başarısız olmuştur. Uluslararası ilişkiler literatürüne “Balkanlaşma” yani çok uluslu bir devlet yapısının etnik temelde devletçiklere ayrılması girmiştir.
(Müslüman-Türk için acı bir anlamı olmakla beraber, Balkan devletleri de Osmanlı’dan kurtuluşlarının bayramlarını yapmaktalar. Bunun için ders kitaplarında Osmanlı ve Türk imajını işlemekteler. Bu konudaki çalışma için bakınız: Editör: Mehmet Hacısalihoğlu. Balkan ve Karadeniz Ülkelerinde Güncel Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı-Türk İmajı. Balkar, İstanbul. 2020. 913 sayfa)
Düvel-i Muazzama denilen büyük devletlerin Balkanları Osmanlıdan arındırma politikalara dördüncü bölümde işlenmektedir. Bu politikalar Türklere karşı yürütülen katliamları da beraberinde getirmiştir.
Beşinci bölümde Balkan muhaceret (göç) incelenmektedir. Osmanlı’da ilk göç 1689’da Avusturyalıların Üsküp’ü yakmasıyla başlamıştır. 1783’de Rusların Kırım’ı işgali ile alevlenmiş, 93 Harbiyle ciddi boyutlara ulaşmıştır. Göçler sadece Osmanlı döneminde kalmamış, 1980’lere kadar tekerrür etmiştir. Bu göçler başta İstanbul olmak üzere yapılmıştır. (Cumhuriyet dönemindeki göçler Anadolu içlerine doru olmuştur. Bu kapsamda Konya’ya da önemli sayıda, Kırım, Bulgaristan, Yunanistan gibi farklı coğrafyalardan gelen göçmenler yerleştirilmiştir.) Bunların çocukları ve torunları halen yaşamaktadır. Kitapta muhacir sayıları, göç yolları ve etkileri de ele alınmaktadır.
Altıncı bölümde sosyal politika kapsamında Balkan Harbi ve muhacirlerine yönelik sağlık, iaşe, barınma, iskan ve diğer yardımlar tarihi vesikalarla beraber ele alınmaktadır.
Göçlerle birlikte sosyal dışlanma ve uyum problemleri ortaya çıkar. Yazar da bu Balkan Harbinden sonra meydana gelen göçleri bu yönleriyle yedinci bölümde değerlendirmiştir. Göçle birlikte sağlık sıkıntıları oluşmakta, pek çok göçmen yolda veya yol sonunda ölmektedir. Kalanlar da sosyal ve ekonomik sıkıntılarla yüz yüze gelmektedir.
Yazar son bölümde konuyla ilgili Türk Edebiyatına yansıyan parçalara yer verir. Bunlardan birisi de Fuat Köprülü’ye ait Akıncı Türküleri’dür. O şöyle der:
Tuna boylarında sıra selviler / Tan yeri estikçe sessiz ağlarmış / Gül bahçelerinde baykuşlar öter / Şu viranelikler eski bağlarmış.
Bu güzel araştırmasından dolayı Mustafa Hatipler’i tebrik ederim.