DİĞER KATEGORİLER

Kentin çeperlerinden yükselen bir müziğin serüveni

Kentin çeperlerinden yükselen bir müziğin serüveni- Evren ATCI- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Sabahçı Kahvesi, Bana Sor, Her şeyi bitirdik, Sevda Yelleri, Mutluluğu tanırsın, Mutsuzluğu bana sor…
Gibi şarkılarıyla milyonları salonlara konser alanlarına dolduran, sanayilerdeki radyolardan gelen o ses geçtiğimiz gün sustu. Arabesk Müzik denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan Ferdi Tayfur, mutluluk endeksinde 243 ülke içinde 98’inci sırada yer alan ülkemizde dün olduğu gibi bugünde kentin çeperlerinde yaşayan binlerin sessiz çığlıklarını seslendiren bir sanatçı olarak bu dünyadan göçtü. Arabeskin Kralı 79 yaşında gözlerini hayata yumarken Türk toplumunda tüm toplumsal tabakalarda karşılık bularak bir araya gelme ihtimali olmayan insanları müziğinde bir araya getirerek müziğin evrenselliğini de bize bir kez daha gösterdi.

Türk siyasetinde de karşılık bulan sanatçı kah bir siyasi parti liderinin eski model arabasında Ankara sokaklarında ilerlerken radyodan duyuldu. Kah bir sabahçı kahvesinde günlük yevmesini kazanmak için gelecek kamyonu bekleyen işçinin cep radyosunda, kah sabah seferine çıkan hat şoförünün radyosundan seslendi bizlere. Türkiye’de arabesk müzik denilince ilk çırpıda aklımıza Ferdi Tayfur İbrahim Tatlıses Orhan Gencebay gelirken Arabesk Müzik kimilerinin ifade ettiği gibi sığ duygularla bir feveran değil altında ekonomik politik temellerini barındıran Türkiye’nin modernleşme serüveninin bir iz düşümü.

Türkiye’de modernleşme serüveninin kültürel alandaki en “popüler” tezahürü, 1960’lar itibariyle varlık göstermeye başlayan “arabesk” müzik 1950'ler, sanayileşmenin ve kentleşmenin hızla arttığı bir dönem olarak, büyük toplumsal değişimlerle bu değişimin getirdiği göç, gecekondu oluşumu ve plansız kentleşme gibi sorunlarla doğarken sosyo-kültürel altyapıyı oluşturur. Bu bağlamda, arabeskin ortaya çıkışının ve bu toprakların kültürel yapısında belirleyici bir rol oynamasının, bir anlamda Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki modernleşme politikalarıyla ilişkili olduğu söylenebilir.

Özellikle tek parti dönemi boyunca, yukarıdan aşağı yönlü, otoriter bir modernleşme politikası ile Türk halkı dayatılan modernlik tahayyülleri doğrultusunda zorlanmış. Kültürel modernleşme projesinin bir halkası olarak müzik kitlelere dayatılmıştır. Çağdaş ve ulusal bir Türk müziği oluşturma gayesi yeni bir müziğin doğuşunu ortaya çıkarırken 1934 yılında başlayan ve iki yıl sürecek olan Türk müziğine radyo yayın yasağının uygulanması ile halk kendi öz müziğini radyolarından dinleyememesine yol açarken, 1960’lara kadar arabeski ortaya çıkaran etmenler hem müziksel hem de toplumsal olarak, kendiliğinden ve müdahaleci yönleriyle, modernleşme pratiğinin kendisine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.