Medine Ekmekci - KADERİN CİLVELERİ - Yeni Meram Gazetesi
Kıymetli dostlar, İslam literatüründe Kader; ölçü demektir. Kural demek. Kanun demek.
Kamer Suresi 49. Ayette, “Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye (kader) göre yarattık” der Allah. Yani her şeyin bir hesabı, kitabı, bir düzeni, nizamı var der.
“Bir sistem kurdum” der yani. “Her şeyin tıkırında işlemesi, herhangi bir aksaklığın olmaması, yaratılan hiçbir şeyin zarar görmemesi için belli bir düzende işletiyorum kâinatı” der.
O düzeni bozan, o ölçüye muhalefet eden her şey zarar görür der bir nevi.
Ve ekler; Şûra Suresi 30. Ayette; “Başınıza gelen her musibet, kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir” diye.
Ben musibet yaratmam, başa gelen kötülük insanın suçudur demektir bu.
Deprem, Allah’ın bu kâinatın işleyişi için koyduğu kaderidir. Depremler, toprağı verimli kılar, suyu mineralli yapar, değerli madenleri oluşturur.
Bu Allah’ın, doğanın verimli işleyişi için bizzat kendi koyduğu sistemin, kanunun, adına ne derseniz deyin, gereğidir.
Allah, kadersiz iş yapmaz. Gelişigüzel iş yapmaz.
Depremle ilgili çok şeyler yazıldı çizildi söylendi. Bence herkes kendi algısı kadar Gönül kabı kadar düşündü söyledi. Depremin tek bir cihetten değil tüm yönleri ile incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Tabii bu analizi yaparken siyasi söylemden uzak aklı selim bir kalple olaya bütüncül bakarak yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Asrın felaketi bu depremde çok canlarımızı, çocuklarımızı hatıralarıyla birlikte toprağa verdik. Rabbim ölenlere rahmet kalanlara sabr-ı cemil ihsan eylesin.
Kıymetli dostlar, bu depremden almamız gereken dersi şayet alamazsak, benzerini yaşamamız mümkün. Bu depremle daha binlerce yarım kalmış hayatlar var. Ders alalım diye sizinle paylaşacağım. Kıyamet, ense kökümüzde ve biz düğün alayıyla gidiyoruz kıyamete. Belki silkeleniriz diye yazacağım size...
Şoför bir abimiz; “Suriyeliler neden geldiler? Neden savaşmadılar? derdi hep. Onların 10 yılda geldiği noktaya biz bir dakikada geldik. Hayat kalmayınca korkudan insan memleketini bırakmak zorunda kalıyormuş gerçekten. Eşimi ve çocuklarımı Manavgat’a götürdüm. Üçüncü gün eşim ağlayarak telefon açtı. ‘Sokakta insanlar bize niye geldi bunlar buraya diye söyleniyorlar’ dedi. Oysa biz kendi ülkemizdeyiz. Ama kendi insanımız bile bizi istemiyor.”
Yine çadırda kalan bir ablamız; “Toplu taşıma araçlarında Suriyeli birinin yanına oturmazdım hiç. Sanki bana kokuyorlar gibi geliyordu. Şimdi 15 gündür üç aile bir çadırda kalıyoruz ve hiç duş alamadık. Kokumuzdan birbirimizden kaçıyoruz resmen. İnsan büyük konuştuğu yerden sınanırmış hep, şimdi anladım.”
Öğretmen bir kızımız; “Bize yardım verirken bazen çok acıyarak bakıyorlar. Hatta arada bir yazık bunlara yaa’ diyenler oluyor. Ama biz doğuştan beri çadırda yaşamıyoruz. Bizim de sizler gibi lüks evlerimiz vardı. Akıllı sistem denilen evlerde oturuyorduk. Bir dakikada çadırda yaşayacak hale geldik. Evet, acınacak hale geldik. Ama bize yardımlarınızı yaparken kardeşlik adına yapın. Bize Rabbimiz acısın. Velhasıl, gönlümüz incindi.”
Yine çadırda kalan bir kızımız; “Eskiden bir yardım işi olduğunda en sevmediğim kazağımı evden çıkartmak için o yardıma gönderirdim. Deprem gecesi pijama ile sokağa çıktık. Aşırı fırtına ve kar vardı. Gün ağarınca enkazlardan bulduğumuz her şeyi üzerimize doladık. Hayatım boyunca bir daha bu kadar üşüyeceğimi sanmıyorum. Sonra yardım tırları geldi. Kuyruğa girdik, artık nasibimize ne düşerse. Bana biraz eski ve hiç sevmeyeceğim tarzda bir kazak düştü. İşte o anda anladım, zamanında kendimin de ne yaptığını.”
Adıyaman çadır kentte kalan, halı yıkama farikası olan bir abi ile sohbet ettik.
“Fabrikanın son kalan bir milyon borcu vardı. Şimdi evim de fabrikada yok. Yakınlarımdan 47 kişiyi kaybettim. Bizi mahalle olarak bu çadır kente getirdiler. Suriyeli komşumuz ile çadırlarımız yan yana.
Ben ona şeker veriyorum. Ayakları çıplak olan kızıma onlar çorap veriyor. Hepimiz bir deprem ile eşitlendik. Dünya çok yalanmış, biz bu yalana çok inanmışız...
Ve daha niceleri. Yaralarımızı daha hızlı sarmamız pek kolay olmayacak belki zamana ihtiyacımız olacak. Devleti ile el ele kilitlenmiş necip milletimizin yardımlarıyla ve Rabbimizin şefkatiyle sarıp sarmalamasıyla yaralar zamanla kabuk bağlayacaktır. Rabb’im yar ve yardımcımız olsun. Vesselam.