DİĞER KATEGORİLER

IZDIRABIN GÖLGESİNDE

IZDIRABIN GÖLGESİNDE- Medine EKMEKCİ- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Rahmetli Nurettin Topçu der ki, “Izdırap hakikatin habercisidir. Izdırap çekmeyen onu ne tanır ne de sever.”
Izdırap, insana hiçbir zaman hoş gelmemiştir. “Kahrın da hoş lütfun da hoş” felsefesi ile yaşayanlar müstesna.
Okullar açılmak üzereyken bu konuyu aile üzerinden birlikte değerlendirelim istiyorum.
Şimdi, sevgili anne babalar, bir bakın neyin ızdırabını çekiyoruz biz? Izdırabımız varsa da genelde, çocuğun daha iyi giyim kuşamı için, ellerine tutuşturduğumuz telefon için.. Kişiliği karakteri için ne kadar yatırım yapıyoruz? Vatana millete hayırlı bir evlat olması için ne kadar emek sarf ediyoruz?
Bir soralım kendimize, gece uykularımızı kaçıran ne var? Oğluna ev, araba almak mı? Daha iyi bir dünya sağlamak mı? Borçlar mı? Kendi kendimize bir hesaplaşalım. Başkaları ile hesaplaşmaktan kendimizle hesaplaşamıyoruz.. İnsan kendisiyle hesaplaşmaya yüzleşmeye korkuyor. Çünkü insanın kendisiyle hesaplaşması demek sorumluluk almak demek. Emin olun yüzleşenler özgürleşenlerdir.
Mevlana’nın güzel bir sözü var. “Topraktan geldik toprağa gideceğiz mühim olan çamurlaşmamak.” Oysa dünyalık için ne kadar kolay çamurlaşabiliyor, insanların onuru ve haysiyeti ile ne kadar çabuk oynayabiliyoruz. Başkalarının hayatı üzerine nasıl kolayca karar veriyor, helale haram katıyoruz. Netice de bir küçücük zerre değil miyiz bu dünyada? Allah “Ol” dedi ve biz de olmadık mı? Bir gün çürüyüp gidecek şu bedene yaptığımız emeği ruhumuza da yapsak olmaz mı?
Soralım kendimize; Toprak olacak olan şu bedeni mutlu etmek için insanların kalbini kırmaya incitmeye değer mi güzel insanlar? Eşini üzmeye değer mi, çocuklarını üzmeye değer mi, yalana değer mi? Allah nasip edecekse zaten edecek, neden kendimizi bu kadar yıpratıyoruz? Her şeyi elimizde görüp, tevekkülü bırakalı dünya karanlıklaştı.
Rehberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) “Kulun rızkı, kendisini ecelinin aradığından daha fazla arar” diye buyuruyor. Elbette sebeplere sarılacağız, ancak hoyratça sebeplerin peşinden koşmakla, tevekkül ve ağır başlılıkla sebeplere sarılmanın arasında fark olduğunu düşünüyorum. Her ikisinde de maddi sonuç aynı olacakken, birinde manevi yıkım, birinde manevi tekâmülle karşılaşacağız..
Anne baba olarak da çocuklarımıza öğreteceğimiz ilk şey; haysiyetini, kişiliğini, şahsiyetini zedelememek, hiçbir dünya nimeti için kimsenin önünde eğilmemek olmalı. Dünyalık bir kazanç için birilerine ‘eyvallah’ demesinler, bunu öğretmemiz lazım. Zevk, haz için hakikatten ayrılmamasını öğretmeliyiz. Bunu küçük yaşlardan itibaren vermemiz lazım ki çocuklarımız yarın çok önemli makamlara geldiklerinde hakikatin temsilcisi olsunlar. İyiliğin ve güzelliğin yardımcısı olsunlar. Hakkı tutup kaldırsınlar yerden. Allah’ın izniyle hayalleri sadece Allah’ın rızasını kazanmak olsun... Şimdi bir kez daha düşünelim, niçin ızdırap çekiyoruz