İslam ülkelerinin dünya üzerindeki etkinliği nüfusu ve zenginliği ile orantılı mı? (2)- Hüseyin TOPTAŞ- Yeni Meram Gazetesi
İslam coğrafyasının her tarafında kan ve gözyaşı var. Kan döken de gözyaşı akıtanda Müslüman. Rabbimiz (cc), Müminlerin kardeş olduğunu bildiriyor. Allah Rasulü (sav) de, “Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hor bakmaz. (Üç kere mübarek göğsüne işaret ederek) Takva işte buradadır. Bir kimse Müslüman kardeşine hor baktığı zaman, işte kötülüğün bu kadarı ona yeter. Müslümanın Müslümana kanı, malı, ırzı haramdır." (Riyazü’s Salihin) buyuruyor. İslam kardeşliğinin devamı için müslümanların, birbirlerinin hak ve hukukuna karşılıklı olarak saygılı olmaları şarttır. Müslümanlar arasında kardeşlik hukukunu zedeleyen ve birbirlerine düşmanca tavır almaya sevk eden sebepler araştırılmalı, kardeşlik hukuku İslam ülkeleri arasında yeniden tesis edilmelidir.
Müslümanlar acilen bir durum tespiti yapmalı, inançlarını sorgulamalı eylemleri ile inançları arasındaki tenakuzların tespitini yaparak yeniden Müslüman olmalıdırlar.
İslam ülkesi olarak gördüğümüz ülkeler komşu Müslüman ülkelere karşı kullanılmak üzere savunma veya saldırı amaçlı silahlar için emperyalistlere bütçelerinden büyük miktarlarda sermaye aktarıyorlarsa, her alanda emperyalist güçlerin pazarı olan İslam ülkeleri dünya üzerinde söz sahibi olabilir mi?
Adalette, hukukta, insan haklarında, yönetim tarzında… sahip oldukları inanç ile uygulamalar arasında uçurum yaşayan, kendi iç barışını ve birlik beraberliklerini sağlayamayan Müslümanların uluslararası platformlarda etkili olması mümkün mü?
Soruları çoğaltmak mümkün ama alınan cevapların sahip olduğumuz inanç değerlerimizle hiç uyumlu olmadığını görüyoruz.
Vahiyden uzak nebevi metottan farklı yaklaşımlarla beşerî ilişkilerini şekillendiren, İslam’ın kardeşlik hukukunu hiçe sayarak kendi aralarında çekişenler bırakınız dünyada kendi bölgelerinde de söz sahibi olamazlar. Kendi sözlerini kesemediklerinden birileri gelir onlar adına bölgelerinde söz sahibi olurlar. Allahu Teala’nın Enfal Suresi 45- 46. ayetlerdeki uyarısını hiçbir zaman unutmamamız gerekir.
“Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.
Allah’a ve Resul’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”
Allahu Teala’nın uyarısını dikkate almazsak gücümüzü, devletimizi kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz. Gücünü kaybeden söz sahibi olabilir mi?
Milli şairimiz M. Âkif, İslam âlemindeki düşkünlüğü ve geri kalışı İslam dininin içerik ve ilkelerinden değil; bu dinin hükümlerinin anlaşılmasında ve tatbik edilmesinde yanlış yollara gidilmesinden ileri geldiğini şu beyitlerle ifade ediyor:
“Demek İslam’ın ancak nâmı kalmış Müslümanlarda,
Bu yüzdenmiş demek hüsrân-ı millî son zamanlarda,
Eğer çiğnenmemek isterseler seylâb-ı eyyâma,
Rücü etsinler artık Müslümanlar sadr-ı islama”
“Çalış! Dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!”
Müslümanların amellerini, eylemlerini yeniden gözden geçirmeleri temennisi ile…