İRAN’IN Şİİ HİLALİ- Mustafa KAPLAN- Yeni Meram Gazetesi
İslam’ın iki tane ana mezhebi vardır: Sünnilik ve Şia yani Şiilik. Bunlar da kendi aralarında tekrar farklı mezheplere ayrılır. Sünnilikte en çok mensubu alan mezhep Hanefilik, Şiilikte ise Caferiliktir. Türkiye’nin çoğunluğu Sünni ve Hanefidir. Az sayıda da Şii ve Caferi vardır. Sünnilik Kuran ve Sünnete göre İslam’ı yaşamaktır. Şiilik Kuran ve Sünneti kabul etmekle beraber din adamlarının geliştirdiği söylemleri esas alır. Sünniliğin kurucusu yoktur. Peygamber, Ashap, tabiin ve tebeüt tabiin silsilesi ile günümüze kadar gelir. Şiiliğin kurucusu ise Yahudi asıllı Abdullah İbni Sebe isimli münafıktır. 680 yılında Şii mezhebinin esaslarını ortaya atmıştır. 656 yılında Hz. Ali ve Hz. Ayşe arasında geçen Cemal vakası ve 657 yılında Hz. Ali ile Muaviye arasında geçen Sıffin Savaşının oluşumunda bu şahsın büyük çabası vardır. Hatta yakınlarına İslam’a öyle bir nifak soktum ki mahşere kadar sürecek demiştir.
Gerçekten de onun soktuğu bu fitne çıkardığı bu ikilem İslam’a büyük zarar vermiştir. Sünni İslam ile Şii İslam sürekli karşıtlık içinde yarış halinde olmuşlardır. Tarih içinde Sünniliği Türkiye, Şiiliği ise İran temsil etmiştir. Hatta bu uğurda savaşlar bile çıkmıştır. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki Çaldıran Savaşı bu çekişmeden çıkmıştır. 4.Murat’ın Revan Seferi de mezhepler savaşıdır. Tarih içinde bu mezheplerin ortak bir mezhep haline getirilmesi çabaları olmuşsa da hep başarısız olmuştur. Bu konuda Sultan 2. Abdülhamit çok çaba harcamıştır. Her iki mezhebin temsilcileri de kendi mezheplerini yayma ve o mezhep mensuplarını korumak gayesinde olmuştur. Şii nüfus İran, Azerbaycan, Bahreyn, Lübnan, Irak içinde çok yoğun; Türkiye, Suriye, Yemen, Suudi Arabistan, Ürdün, Pakistan, Afganistan, BAE, Kuveyt içinde ise az yoğunlukta olsa da bulunmaktadır. Bu Şii nüfusların bulunduğu yerlerdeki haritaya bakıldığında tam bir hilal oluşturmaktadır. İşte buna İran’ın Şii hilali denir. Bunu ilk söyleyen Ürdün Kralı 2.Abdullah’tır. İran bu hilal içindeki Şii nüfusunu kullanarak dış politikasına yön vermektedir. Güya bu hilalin içinde bulunan Şiileri bağımsız yapıp ayrı devlet kurdurma hayali içindedir. Bahreyn, Yemen, ve S.Arabistan ile İran arasındaki gerginlik bu yüzdendir.
Ülkemizle 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşmasından sonra ciddi bir gerginlik yaşanmasa da iki ülke arasında sürekli bir rekabet vardır. İran içinde bulunan 35 milyon Azeri Türk nüfusu devamlı ülkesi için tehdit görmektedir. Buna göre dış politikalar üretmektedir. Haçlılarla Osmanlı ve Türkiye arasındaki çatışmalarda sürekli Haçlıları desteklemektedir. Yakın geçmişte hatta şimdi bile Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki gerginlikte Ermenistan’ı desteklemektedir. Oysa aralarında gizli bir rekabet olsa da uluslararası camiada Türkiye İslam kardeşliği gereği hep İran’ı desteklemiştir. İran yanlış hesaplardan dönmelidir. Her ne kadar mezhebi farklılıklar olsa da tüm Müslümanlar bir ümmettir. Tarih boyunca İran hep Haçlıların yanında olduğu için Haçlılar Şii Müslümanlığını kendileri için tehlike olarak görmemektedirler. Onlar için tehlike Sünni İslam'dır. Yani Sünni İslam’ın lideri konumunda eskiden Hilafetin de merkezi olan Türkiye’dir. Ülkemizde bulunan Alevi kardeşlerimizle Şiilik arasında inanç yönünden çok farklılık bulunmaktadır. Alevi inancı bazı yönler haricinde Sünni İslam’a benzerdir. Hatta bazı Alevi kardeşlerimizde Sünni İslam’ı Aleviliği ile birlikte yaşamaktadır. Müslüman’ım diyen herkesin kendi inancını özgürce yaşamasını temenni ediyorum. Önemli olan İslam olmak ve inancına göre yaşamaktır.