İNSANLIĞIN HALİ…Kerim ÇINAR- Yeni Meram Gazetesi
Her insan biricik ve tek olarak var olsa da toplumdan ayrı düşünülemez. Doğduğu andan itibaren bir topluluğun içinde bulur kendini. Önce aile içerisinde, sonra toplum içerisinde kendini geliştirir ve neslini sürdürür. İnsan olmanın gereği de budur. Yaşadığımız pandemi sürecinde yapılan sokağa çıkma kısıtlamaları ile insanlar birbirlerinden uzaklaştılar. Büyükler, küçükler görüşemez ve birlikte yaşayamaz oldu. Sosyal hayatla bağları koparılan herkes içine kapandı, psikolojik olarak yoruldu ve yıprandı. Sosyal mesafe; insani ilişkilerden ve duygulardan uzak kalınması demek değildi aslında. Sosyal mesafe; düşünsel, duygusal ve zihinsel mesafe anlamına gelmez…
Sokağa çıkma yasakları ve sosyal mesafe kuralı insanları sosyal hayattan kopararak eve kapanmasına sebep oldu. Karantinada olan insanlarda aile içi çatışma ve şiddetin arttığını her gün haberlerden duyar olduk. İnsanı var eden birlikte yaşama duygusu ise; bu birbirimize tahammülsüzlük nereden kaynaklanıyor? Bilemedik…
İnsan yalnız bir varlık değildir; yalnızlığın anlam ifade etmediğini bilmesi gerekir. Korona öncesi dönemde insanlar bireysel yaşamı tercih ediyordu. “Aile” kavramının içi boşaltıldı ve yalnız yaşamak tercih edilir hale geldi. Bunu destekleyen birçok etken olmuştur. Bunlardan biri de stüdyo evler ve tek hacimli mekânlardır. İnsanlar benmerkezci olduğu dönemlerde yalnız yaşamayı marifet saydı. Bencillik bu mekânları daha da artırdı. Bu tür mekânlar insanlara cazip geldi ve yaygınlaşmasına sebep oldu.
Kapitalizmin ve narsist düşüncenin körüklediği bu “ben” sevdası küresel boyutta tüm dünyayı sardı. Öyle hale geldi ki insan; “ben” in dışındakini öteki olarak görüp onu dışlar oldu. Kendinden farklı olan her şeyi aşağıda gördü. Bu düşünce toplumlar arası boyuta da taşındı. Din, dil, ırk, etnik köken ve ten rengi farklılığı insanı “öteki” olarak konumlandırdı. Sınıfsal ve ırksal nefret sınır tanımadı. Bütün dünyayı sardı.
Dünyanın pek çok yerinde yaşanan insanlık dışı olaylar, savaşlar ve çatışmalar; ayrımcılık, ötekileştirme ve yalnızlaştırma vb. gibi sebeplerden ötürü arttı, artmaya da devam ediyor. İnsanlar bu savaş ve çatışmalar arasında sağ kalabilmek için mücadele ediyor. Salgında ölenlerin sayısı; savaşta, ırkçı çatışmalarda ve yağma sırasında ölenlerden hiç de fazla değil. Peki yanlışlık nerede? İnsan virüsten daha tehlikeli bir varlık olmaya mı başladı yoksa? Dünyada 2 milyar nüfus açlıkla mücadele ederken, kalan kısmı da toklukla savaşıyor(!) Büyük yerleşim yerlerinde AVM‘ ler yağmalanıyor ve insanlar panik halinde birbirine saldırıyor. İnsanlık büyük bir sınavdan geçiyor. Bu sınavın adı ne? Tam olarak bilemiyoruz.
Halbuki bize Veda Hutbesi’nde; “Arabın, Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah derili olanın, beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvâ iledir.” diye bildirilmişti.
Savaşın ve çatışmanın suçunu zıtlıklarda mı aramak gerekir? Halbuki hayata baktığımız zaman her şeyin zıttı ile var olduğunu görürüz. Gece gündüz ile, iyi kötü ile, mutlu mutsuz ile… Her birinin varlığı diğerini anlamlı kılıyor. Ülkemize baktığımızda da bir kültür mozaiğini görürüz. Kültürel farklılıklar birbirini besler, insanlığı yüceltir ve diyaloğu artırır. Her birimiz mozaiğin bir parçası olmasak, insanlığın sanatı nasıl ortaya çıkar? Tasarımın özündeki zıtlıklar olmazsa bütünlük olmaz. Osho’nun dediği gibi “Yaşam zıtların ritmidir; nefes alır, nefes verirsin.” Toplumlarda kültürel alışverişler, etkileşimler insanlığa zenginlik ve değer katar.
Bir arada yaşayabilmek için birbirimizi sevmek zorunda değiliz. Ama birbirimize saygı duymak zorundayız. İnsanlığın iyiye gitmesini istiyorsak; çözüme kendimizden başlamalıyız. “Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder, ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez." (Tolstoy).
Bu nedenle önce kendi pusulamızı iyiye çevirmeliyiz ki; her şey iyiye yönelsin. Biz bize yeteriz demek için “biz” olma duygusuna tam sahip olmamız gerekiyor. Bölücü değil, birleştirici ve kapsayıcı olmalıyız. İnsanlığın geleceği için her birimize ihtiyaç vardır. İnsanca yaşamak için, geçmişten ders alarak iyiye yönelir. Akıl ve erdemi de düstur edinerek yaşarsak geleceğimize yön verebiliriz. Belki..!
Tom ROBBINS’ nun dediği gibi “Bazen olmaz; hayat istediğini sunmaz, sunsa da uymaz. Ya zaman yanlıştır ya mekân. Belki de insan’’. Kim bilir..?
Sevgilerimle…