DİĞER KATEGORİLER

İçimizdeki Cezalandırıcı Ses

İçimizdeki Cezalandırıcı Ses-Mencenur MUTLU- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6
“Suçlusun”, “Aptalsın”, “Çirkinsin”, “Beceriksizsin”, “Bak ben sana demiştim”, “Her zaman bunu yaşamaya mahkumsun”. Bir yetişkin olarak size herhangi birinin böyle konuşmasına izin verebilir miydiniz ya da bunu ister miydiniz? Siz bu cümlelerinizi sevdiklerinize söyleyebilir miydiniz? Cevap büyük ihtimalle hayır. Birçoğumuz, başka birinin bize hakaretler savurmasına, aşağılamasına, cezalandırmasına, elimizden gelmeyenlerden sorumlu tutmasına izin vermez ya da istemez. Birçoğumuz bu kötü sözleri sevdiklerine söylemez. Yukarıda yazdığım sözler, daha çok sesli olarak duymadığımız, kendimizin kendimize söylediği sözler olabilir mi? İnsanların birçoğunun zihninde böyle acımazsızca eleştiren, başkalarıyla kıyaslayan, talepleri bitmek tükenmek bilmeyen, cezalandıran, toleranssız, öfkeli, sert bir yargıç, bir zorba ya da bir eleştirmen var. Bu eleştirici ve cezalandırıcı yanımız çoğu zaman bir hata yaptığımızda açığa çıkar ve yargılamaya başlar. Peki nelere mâl olur bize ne yapar? Elbette kendi pozitif yanlarımızı görmeyi zorlaştırır, hayatın pozitif taraflarını görmeyi zorlaştırır, sürekli suçlanma nedeniyle öz saygıyı büyük oranda zedeler, depresyona sürükler buna binaen eğer bu suçlamalar patolojik düzeyde ise intihara kadar götürebilir. Yani kısacası hayatımızı felce uğratır. Kaynağı nedir nasıl oluşur? Gestalt kuramının bakış açısına göre; çevreden gelen mesajların özümsenmeden ve sindirilmeden olduğu gibi kabul edilmesiyle içe alma gerçekleşir. Aileden ve çevreden kendisine sunulan her şeyi doğru kabul ederek içine alan çocuk, içe aldığı mesajlarla kendini ve ilişkilerini anlamlandırmaya başlar. Anne-babanın verdiği mesajlar öğretici ve hayatımızı kolaylaştırıcı mesajlar olabildiği gibi zarar verici ve uyum bozucu da olabilir. Örneğin; kişi “Karşısındaki insanı üzen insan kötü bir insandır.” gibi bir mesajı içe almış ise diğer insanları üzmemek için elinden geleni yapacaktır, buna rağmen karşısındaki kişi en ufak bir şeye kırıldığında ise suçluluk ve utanç duygusuyla baş başa kalacaktır. İçe alınan mesajlar sebebiyle kişi ihtiyaçlarını karşılayamaz, isteklerini bastırmış olur ve bu ihtiyaç ve istekler tamamlanmamış işler olarak kalırlar. Perls ve arkadaşları (1951; akt: Daş, 2014), bir işin tamamlanmasını engelleyen içe almaların kişinin yaşam enerjisini ve heyecanını azalttığından bahsetmişlerdir. Kişi, kendi isteklerini gerçekleştirmek adına bulunduğu her teşebbüste o sesi duyar: “Karşısındaki insanı üzen insan kötü bir insandır.” ve özgürlüğü kısıtlanır, spontanlığı ortadan kaybolur. Görüyoruz ki cezalandırıcı iç sesin kaynağı çocukluğa kadar iner. Küçükken ebeveynlerimizden duyup içselleştirdiğimiz eleştirel cezalandırıcı ses farkına varmadan iç sesimiz haline gelir. Kişi bu sesle kendini terbiye edebileceğine inanır, o olmazsa hep hata yapacağına inanır ve bu sesle belki de yaptığı hatanın günahını çıkarır. Fakat bunu yukarıda da bahsettiğim gibi nelere mâl olabileceğinden bihaber yapar. Bizim istediğimiz içimizdeki sağlıklı tarafı devrede tutup hayatımızı çevremizdekilerle ve kendimizle uyum içerisinde yaşamaktır. Bunu nasıl yapabileceğimizin tüyosunu "Kendinle Dost Olabilmek" başlıklı yazımda paylaştım. Değişimin en büyük adımı fark etmektir. Fark et! Öğren! Yaşa! Sevgilerimle...