Ben Konya 1939 yılında Konya’da doğdum. Konya Lisesi 1957 doğumluyum.
Mezun olduğum yılları ve eskileri düşündükçe teknik okullarda büyük
bir gelişim olduğunu görüyorum. Bu seviyeye ilk öncü ağabeylerimiz
sayesinde geldiğine inanıyorum. Yaşımın seksene geldiği bu günlerde
kafamdaki bilgilerim benimle öbür yakaya gitmesini istemediğimden öncü
teknik adamları yazmaya kararlıyım.
İbrahim Aşçıgil Konya toprağından çıkan ilk İTÜ (İstanbul Teknik
Üniversitesi) Mimarlık Fakültesinden 1946 yılında mezun olmuştur.
Aşçıgil Yüksek Mühendislik Mektebine girmiş ve İTÜ den mezun olmuştur.
Zira Yüksek Mühendislik Mektebi 1945 yılında İTÜ ye dönüşmüştür.
Türkiye’de teknik eğitim veren ilk üniversitedir.
Benim tespitime göre Konyalı olarak İTÜ den Yüksek Mühendis Mimar olan
ilk kişidir.
Aşçıgil 1954-1956 yılları arası Konya Belediye başkanlığına getirilmiştir.
Aşçıgil 1957 yılından itibaren yakınları ile İnşaat şirketi kurarak
Konya’da ve Konya dışında pek çok baraj ve alt yapı inşaatları
yüklendiler. Kurdukları Şirket 1983 yılında TİSAN ismini aldı.
Aşçıgil Şirketi benim ilk çalıştığım iş yeri olup benim ilk
patronumdur. 1962 yılında henüz mezun olmadan önce Afyon Çay ilçesinde
Baraj inşaatında harita alımı işinde 6 ay çalıştım.
İşin Müteahhidi İbrahim Aşçıgil ve ortağı Rifat Oturanç idi. Baraj
inşaatı henüz başlamamış harita alımı yapılıyordu. Harita işi ile
ilgili Rifat Oturanç idi, bir de topoğraf vardı. Rifat Bey her gün
arardı.
İbrahim Aşçıgil, ara ara arardı. Çok güler yüzlü, sempatik, hiç
kimseyi kırmayan bir kişi, Ağzından hayır çıkmazdı, ama prensip
sahibiydi. Eğer evetlerden bir sonuç çıkmazsa o iş olmazdı.
İş yeni başlıyordu. İlerisi çok parlaktı. Ben İstanbul’a vurulmuştum,
tiyatroya sinemaya gidiyor, İstanbul’un kültür etkinliklerinde
yararlanıyordum. Çay’da yaşamak bana bir kuyuya düşmek gibi oldu, çok
uzun düşündüm, Çay’dan üzülerek ayrıldım.
Bu arada İbrahim Aşçıgil Ömer İnönü (1924-2004) ile sınıf arkadaşıydı.
Fakülteleri ayrıydı, sanıyorum yurtta beraber kalıyorlardı.
Bir akşam Beyoğlu’nda bira içiyorlar, sekiz on kişiler biraz gürültülü
bir şekilde Gümüşsuyu’nda yurda dönüyorlar. Bunlar normal gençlik
halleri
Bir bekçi çok gürültü yaptıkları için onları karakola götürüyor. Ömer
İnönü’nden hiç ses yok.
Karakolda tek tek hüviyet tespit ediliyor. Sıra Ömer’e gelip adı ve
soyadı sorulunca Ömer İnönü diye cevaplıyor. Karakol amiri şaşırıyor,
irkiliyor zavallı bekçiyi çağırıyor ona hışımla bağırıyor. Ne biçim
adamsın onu bunu, İnönü’yü bilmiyorsun? Sen haddini aşıyorsun diye?
İbrahim Aşçıgil’in anlattığı bu hikâye beni çok etkiledi. Ben Ömer
İnönü’yü hiç görmedim. Efendiliği, alçak gönüllüğü hakkında pek çok
şey okudum.
Ayrıca babasının yurt dışında, Avrupa’da, Amerika’da okutması
mümkünken mühendislik öğrenimini İTÜ de yapması ne kadar olumlu.
Bir şey daha dikkatimi çekti Ömer İnönü İbrahim Aşçıgil’den 5 yaş
küçük, Aşçıgil sonradan okumaya yönelmiş gibi geliyor.
Kimseyi incitmemiş ve ülkeye pek yapı armağan etmiş ağabeyim, patronum
Aşçıgil’in manevi huzurunda saygı ile eğiliyorum.