DİĞER KATEGORİLER

Hz. Mevlâna, “Âlemden maksat insandır” diyor…

Hz. Mevlâna, “Âlemden maksat insandır” diyor…- Hamdi BAĞCI- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Tek bir cümle ile insanın beynini zonklatan bir deha Hz. Mevlâna Celalettin-i Rumi (Allah onun sırrını mukaddes etsin, mübarek kılsın, sırrı ve hakikati muazzez ve müşerref olsun). Her insan bir âlem, her insan bir devlet, her insan bir dünya, her insan bir evren, her insanın bir yörüngesi var, her insan özel, her insanı incitmek suç, her insanı sevmek erdem, her insanı eksiği ile fazlasıyla kabul etmek bir görev, her insanın sözü değerli, her insanın yaptığı her eylemin bir hesabı var, her insanın ayrı bir yaratılış gerçeği var, her insanın ayrı bir kurgusu var, her insanın öyküsü özel ve her insanın bütün unsurları kişiye özel…

Bu müthiş yaratılışı anlıyor Mevlâna ve hakikatin derinliğini görebiliyor, öze iniyor, öze indikçe deryayı damla haline getiriyor ve öylece sanki kodlayarak bize söyleyiveriyor. “Âlemden maksat insandır” deyiveriyor… Peki, onun sözlerinin, öğretilerin önce bireysel, sonra da toplumsal tekamüle kapı aralaması gerekmez mi? Bu konuları düşünecek, bu konuları gündeme getirebilecek bir halimiz var mı? Şehir mi? Millet mi? Dünya mı? Tam bilemiyorum. Bildiğim çok yorgun olduğu insanların…

Yorgunlaşmış gönüller, durgun göllere benzerler. Toplum bugün öyle bir görüntü çiziyor, bu da toplumun da bireyin de fikren kısırlaşmasını beraberinde getiriyor, yaratıcı düşüncelerini ve eğilimlerini kaybetmiş insanlık ve milletler ise sadece taklit yapabiliyor. Mecali ona yetiyor ama dikkat ederseniz onu bile yeterince güzel yapamıyor.

Celalettin-i Rumi, “Halbuki takdir haktır; ama, kulun çalışması da hak! Kendine gel de koca şeytan gibi kör olma! Yiğidim, kadere az bahane bul. Nasıl oluyor da suçunu başkalarına yüklüyorsun?” diyor bize, şehre, millete, insanlara…

Şeb-i Arus Haftası başladı… Gerçi haftayı da aşan 10 günlük bir süreçten bahsediyoruz ama olsun. Neticede başladı… Ahmet Özhan çıkıyor oldukça üst perdeden ve kendini tekrardan öteye geçemeyen konserler veriyor, bir beyefendi de konuşuyor, daha doğrusu topluma sözcüklerini dikte ediyor, ardından sema programına geçiliyor ve program bitiyor.

Bütün bu ritüelin sonrasında ise bolca turist şehrimize gelsin, Çin yapımı ucuz hediyelik eşyalardan bolca alsınlar, oteller, restoranlar dolsun, para kazanılsın ve bu böyle devam etsin, isteniyor.

Yine Konyalılar yok, yine insanlığa söylenecek bir söz yok, yine yaşanan çağa itiraz yok, yine inşa çalışmaları yok ve yine fasih bir daire…

Şeb-i Arus bu mu? Şeb-i Arus nedir? Kim öldüğü günü düğün günü ilan eder. Haşa Mevlâna ölüm sevici miydi? Celalettin-i Rumi’yi anlamak ve anmak bu kadar mı?

Celalettin-i Rumi, “Git kendine dert ara, dert bul; dertlerden bir dert seç kendine! Çünkü (yaşamak için) bundan başka çare yoktur. Bahtın yâr olmadı diye üzülme sakın. Ancak derdin yoksa o zaman üzgünlük göster.” diyor. İşte o dert olmalı ki, o dertte yeni zuhuratlar oluştursun, bu da gönüllere dokunacak bir sevgi denizine dönüşsün… İnsanları bu sevgi ile kucaklasın güzelliklerimiz.

Budur kardeşim, daha ne istiyorsun, diyorsanız ne diyebilirim, tamam, iyi öyle ise…

Ama ben Celalettin-i Rumi’nin, İlahi sırrın insanla ilgili olan bölümünün yaratılış sırrının en azından bir bölümünü anlamayı başardığı için, kâmil manada kul olduğu için Rabbimizin Mevlana’yı sevdiğini, insanlar da Allah’ın bu sevdiği kulun onlara neler söylediğini, insanlık için bu öğretilerin ne faydalar sağlayabileceğini anlamaya çalıştığı için Konya’ya geldiğini düşünürüm.

“Bu ırmak değil, dere değil, denizdir deniz! Hem de öyle sığınılacak yeri olmayan uçsuz bucaksız bir deniz ki yedi denizi bir saman çöpü gibi kapıverir! Aşka gelince; o seçkin erler için gemiye benzer. Gemiye binen kişinin bir afete uğraması nadirdir, çoğu zaman kurtulur. Aklı, zekâyı sat da hayranlığı satın al. Akıl ve zekâ, zandır; hayranlıksa bakış, görüş! Aklı, Mustafa'nın önünde kurban et. Allah bana yeter! de." diyor ya Celalettin-i Rumi, işte o deniz bizim büyük medeniyet nüvemizin merkezini oluşturuyor. İşte o medeniyet nüvemizle biz, Mevlana’mızın ölüm gününü düğün gününe değiştirmiş ve matemi değil sevinci, mutluluğu, bayram yapmayı seçmişken, dünyadaki bütün insanları da bu sevince ortak etmeye mecbur değil miyiz? Her Konyalı, her Büyük Türkiye Sevdasına inanan insan, her İslam Medeniyetinin kendisini bir parçası gören Müslüman buna mecburdur.

Netice itibariyle sevgili Konyalılar, sevgili kardeşlerim, “Âlemden Maksat İnsandır” diyerek insanı insanlığa anlatabilen Hz. Mevlana’nın şehrinin değerli insanları, bu sevincimizi aynı zamanda tefekküre dönüştürebilmeliyiz. Cahilliğin, bağnazlığın bütün köreltici sihrini üzerimizden atarak, Hak olanın, ol deyince olduranın kutsal yaratılış gerçeğini anlayarak insanlığın acılarına merhem olmalıyız. Bugün içimizde küllenmiş Türk İslam ülküsünü tekrar kor haline getirme günü olmayacaksa, Mevlana’nın bu topraklara saçtığı medeniyet tohumunun hala ürün verdiğini insanlara gösteremeyeceksen söyler misiniz Konyalı olmanın ne önemi olacak?

Yorgunluğu atın, taklidi bırakın, özünüzü, samimiyetinizi, imanınızı ve karakterinizi tekrar kuşanın, yeniden başlayın, yeniden filizlenin, kuruyan gönüllere rahmet olun, insanlığı, çocuklarımızı, gençlerimizi ve benliğimizi kaybolup gitmekten kurtaracak donanıma yeniden sarılın.

Bugünler kutlu sevdaların muştusu olmalı. Bu olmayacaksa, “düğün gecesi”nin bir anlamı da olmaz, bilginiz olsun.