HZ. İSA’NIN CEVABI- Lütfi AYHAN- Yeni Meram Gazetesi
Dünkü yazımızda İstanbul’un Hristiyanlarca (İng, Fra. İtalya…) işgal edilmesi üzerine S. Nazif’in, Osmanlının/ümmetin bundan önce yaşadığı büyük toprak ve insan kayıplarını ve uğradıkları büyük zulümleri de hatırlayarak Hz. İsa (as) efendimize yazdığı mektuptan bazı satırlar aktarmıştık. Bu Yazımızda ise Hz İsa’nın cevabını (Tabi yazarın hayalinden) yazacağız.
“ÖLMEMEK NE BÜYÜK MUSİBET İMİŞ”
“…Zayıf omuzlarımda tam yirmi asrın hamûle-i ızdırabını ( ızdıraplı yükü) taşıyorum. İnsanlar arasına karıştığım dakikadan beri bî-huzurum. (huzursuzum) Âdemoğullarının sû-i nazarı vücudumdan, pâk ve bakir valideme bir bâr-ı âr (namus yükü) imal etti. Ve beşiğe konulmadan işkenceli istintaklara (sorguya) çekildim. Yeryüzündeki otuz üç senelik hayatımın bir dakikası azabsız geçmedi. Göğe ref’ edildikten sonra da sükun ve ârâmdan (dinlenmeden) bir zerre nasibim yok. Ebediyetin dikenli yollarında, çıplak ayaklarla yürüyen cisim ve ruhumdan mütemadiyen kan akıyor. Bu, hayat-ı câvidâni (sonsuz hayat) değil, azab-ı sermedîdir.(bitmeyen bir azaptır) Her peygamber ümmetinin hüzün ve sürurundan ruhen hisseyâb (faydalanır) olur, yeryüzünün birer köşesinden sabah-ı ahiretin infilakına intizar eden ecsâd-ı enbiya, âlemin nîk ü bedine bî-gâne saadetlerle dolu bir ( yani diğer peygamberler mezarlarında huşu huzur ve mutluluk içinde kıyameti beklerken bense çok ıstırap içindeyim) hissizlik içinde behiştî bir ömür sürüyorlar. “…Bense böyle değilim. Ölmemiş olduğum için cismim de ruhumla birlikte muzdaribdir. Asırlarla beraber artan pâyânsız(sonsuz) , muzaaf ve mükerrer bir ızdırab… Ya rabbi!.. ölmemek ne büyük musibet imiş!.. “ “…Namıma iddiay-ı nisbet eden şerir ümmetin efâlinden beni muâteb etmek (azarlamak) ve mesul tutmak doğru değildir. Ben onları hiçbir vakit kabul etmedim. Ve daima reddettim, İnkar ettim, takbîh ve telîn ettim. Buna gökteki meleklerle ervâh-ı enbiya ve Cenab-ı Allah şahittir. Güya dinimin kitabı olan İncilleri yazanlar ne benim yüzümü görmüşler, ne sesimi işitmişlerdi. Hıristiyanlık bir takım meczûbların elinde mashara oldu...”
“…Hatırın için Allah’ı üç parça ettiler. Titremedin” diyorsun. Senin o vakit altmışıncı, yetmişinci ceddin henüz doğmamıştı. Müteessir olup olmadığımı nereden bileceksin?.. Titremedim mi?.. Titreyen yalnız ben değildim. Göklerde benimle beraber titredi. Ve ben göklerle birlikte hala titriyorum….” (Burada S. Nazif Hz İsa’nın ağzıyla yapılan bu kötülüğe karşı Allah’ın İznik şehrini bir gölün içine batırdığını söylüyor)
Adı “Hıristiyan, Nasrânî, Îsevî” ne olursa olsun yeryüzünü bî-huzûr eden din bana mensup değildir. Ben Musa’nın dinini idâme ile Muhammed’e îsâle (bağlama ulaştırma) memur idim. Biset-i Muhammediyeden sonra benim vazifem, yani dinim hitâma ermiştir. Zaten Hıristiyanlık istediğim gibi teessüs edemedi. Daha ilk devrinde hurâfelerr ve batıllara teslim oldu. “Îsevîliğin altı yüz seneden fazla hakk-ı hayatı yoktu…” “…Allah kendi dinini (İslam’ı) Hz Muhammed ile ikmal etti…”
İSEVİLİĞ’İN HAYAT HAKKI BİTMİŞTİ
“…Zaten Hıristiyanlık istediğim gibi teessüs edemedi. Daha ilk devrinde hurâfât ve bâtıl, Hristiyanlığa fevç fevç dâhil olmuştu. Böyle olmasa bile yine İseviliğin altı yüz seneden fazla hakk-ı hayatı yoktu. Çünkü ben din-i Musa’yı (Museviliği) tecdîd ile idâmeye memur idim. İkmale mebus Muhammed(as) idi. Allah kendi dinini onun zamanında ikmâl ve onun ümmetine hediye ve izafe etti. Bu böyle iken Roma’da iddiay-ı nispet etmekle makamına semavi bir paye vermek isteyen papalık, Müslümanlığın en büyük düşmanı oldu. Ehl-i Salîb sürüleriyle dünyanın her tarafını bin seneye yakın zamandan beri masum kanına boyamaktadır.”
Hz İsa (onun adına yazan S. Nazif) mektubun sonunu böyle getirmiş yani ‘Ben Hz Musa’nın dinini (Yahudiliği) yeniledim. Allah, Dini (yani İslam’ı) ikmal etme vazifesini ise Muhammed’e (as) verdi” diyor.
Bu ilginç ve tarihi mektuptan bazı paragraflar aldım. Aslında tümünü okumak gerek. Ki mevzu tam anlaşılsın.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/109669