HASBİHAL -2-Behçet BÜYÜKGÖKMEN- Yeni Meram Gazetesi
Doksan sekiz yıl sonra Büyük Taarruz ‘un sene-i devriyesinde yine Yunanla karşı karşıya geldik. Emperyalizmin şımarık veledi, sırnaşık sırnaşık tahrikler yapıyor. Arkasında duranların, özellikle Almanya'nın tavır ve söylemleri yeni bir haçlı seferi ile karşı karşıya olduğumuz hissi uyandırıyor.
Şu apaçık anlaşılıyor ki, bu coğrafyada öyle lay lay lom yaşamak mümkün değildir.
Bugün hasbihale, küresel emperyalizm vatanımıza ve milletimize nasıl kement atmış, yedi kat zincirle bizi nasıl bağlamış, bunu konuşarak devam etmek istiyorum.
Acı ama gerçek şudur ki, kibirli hegemonlar bu ülkeye operasyon yapmak için içeriden yandaş, işbirlikçi ve satılmış bulmakta hiç zorlanmamışlardır.
Bugün, kim nerede duruyor, ne söylüyor, neden böyle davranıyor... Anlamak için yakın tarihe kısa bir yolculuk yapmak yeterlidir.
Gerçek, "Tarih tekerrürden ibarettir."
İbretlik...
15 Mayıs 1919 İngiliz tahriki ve desteği ile Yunan Anadolu'yu işgal hevesiyle İzmir'e çıkar.
19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal ve bir avuç vatanperver direniş ve vatanın kurtarılması için Samsun'a ayak basar.
20 Mayıs 1919 hararetli bir şekilde İngiliz mandasını savunan İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurulur.
(Küçük bir not: "Muhip" öyle sıradan bir dost değil azat kabul etmez kölecesine sevmek demektir.) Devrin başbakanlarından Damat Ferit ve Sait Molla gibi adamlar bu cemiyetin en ateşli üyelerindendir.
Her şeye rağmen bu mazlum millet, dişini tırnağına takmış, destansı bir mücadele ile vatanını kurtarmıştır.
Tarih yolculuğumuza devam edelim. (Kronoloji gözetmiyorum.)
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, seçim çalışmaları nedeniyle 20 Ekim 1957’de Taksim Meydanı'nda yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Otuz yıl sonra Türkiye, küçük bir Amerika olacaktır.” Aynı Celal Bayar, 25 Ocak 1954 günü resmi gezi için gittiği Washington’da yaptığı basın toplantısında ABD yetkililerine şunları söylüyordu: “Türk milletinin satın alma gücünün artması ve yaşama standartlarının yükselmesiyle, ülkemiz mamul maddeler ve tüketim malları için büyük pazar durumuna gelecektir. Türkiye’ye harcanan her dolar, verimli bir toprağa ekilmiş refah ve bereket filizleri verecek bir tohum gibidir.”
Dikkatinizi çekmiştir: Yıllar geçmiş, İngiliz muhiplerinin yerini Amerikan muhipleri almıştır.
Bu ülkede klasik sağcı politikacıların Amerikan hayranlığı bilindik alışılmış şeylerdendir. (De) asıl "Bağımsızlık benim karakterimdir." diyen ve bunu hayatı ile ispatlamış olan Mustafa Kemal Atatürk' ün partisini ele geçirenlerin Amerikan hayranlığı insana küçük dilini yutturur.
*
Amerikan donanmasının Mıssouri Zırhlısı, 5 Nisan 1946 günü İstanbul’a geliyor ve büyük törenlerle karşılanıyordu.
CHP' li Başbakan Şükrü Saraçoğlu,( bugün Fenerbahçe stadı onun adını taşır) o günlerde, Amerika’ya 4,5 milyon dolarlık borcun ödenmesi üzerine yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Hepimiz inanıyoruz ki biz bu parayı vermekle borcumuzun yalnız maddi kısmını ödüyoruz. Amerika’ya bir de manevi borcumuz vardır ki, onu da hürriyet, adalet, istiklal ve insanlık davalarında Amerika’nın bulunduğu saflarda bulunmak suretiyle ödemeye çalışacağız.”
Aynı günlerde, CHP İstanbul Milletvekili H. Suphi Tanrıöver: “Dünyaya ışık nereden geliyor? Bu ışığın bir kaynağı var. Işık, Amerika’dan geliyor. Ümit nereden geliyor, Amerika’dan geliyor” derken, CHP Bursa Milletvekili M. Baha Pars: “Bugün bu büyük milletin, Amerika’nın insanlığa yaptığı yardımı hatırlayıp teşekkür ederken, peygamber gibi temiz ve kusursuz Roosvelt’i ve onun halefi olan kıymetli devlet ve millet adamı Truman’ı hürmetle selamlarım.” diyordu.
Bu nutuklar, yaklaşan bir teslimiyetin habercisi gibiydi.
Nitekim Cumhurbaşkanı İnönü, 1947 anlaşmasını yaparak ülkemizi emperyalizmin kucağına itmiştir. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ABD ile imzalanan yardım anlaşması nedeniyle 12 Temmuz 1947 günü yaptığı radyo konuşmasında şunları söylüyordu: “Büyük Amerika Cumhuriyeti’nin ülkemiz ve ulusumuz hakkında beslemekte olduğu yakın dostluk duygularının yeni bir örneğini teşkil eden bu sevinçli olayı (yardım anlaşması) her Türk candan alkışlamaktadır"
Kısa bir not: Bu yardım anlaşmasının maddelerini ve içeriğini yer olmadığı için buraya almıyorum. Zaten okusanız, saçınızı başınızı yolarsınız.
Ayrıca ele alınması gereken dramatik tarihi olaylardan biri de 1946 Kahire Buluşması ve arkasından 1947 eğitim sisteminin emperyalist Amerika'nın kontrolüne geçtiği eğitim anlaşmasıdır. Meşhur Talim Terbiye Kurulu hikâyesi.
Başka bir yazıya inşallah.