DİĞER KATEGORİLER

HASADI YAKAN HASET

HASADI YAKAN HASET- Medine EKMEKCİ- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Değerli dostlar, bu hafta güncel konuların dışında bir yazı yazmak istedim. Aşıydı, pandemiydi derken aklımız, gönlümüz yeterince yoruldu.
Gelin biraz ilk yaratılış anımıza gidelim. Rabbimiz “Adem’e secde edin” dediğinde, şeytan: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten onu topraktan yarattın” dedi.
İlk kıyas ilk kıskançlık ilk haset kayıtlara böylece geçmiş oldu. Demem o ki, nefsin çirkin özelliklerinden olan haset bizlerinde mayasında var.
Sevgili peygamberimizin: "Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de iyi amelleri yakar, bitirir." İnsanda adeta zehirli hastalık gibi yayılan bu duygunun bir belirtisi, Müslüman kardeşinin başına bir felaket geldiğinde sevinmektir.
Bilinç seviyemiz yükseldikçe yani nefsimizden arındıkça haset gıptaya dönüşüyor.
Allah bir kuluna ikramlarda bulunduğunda diyorsunuz ki; “Gördüğüm tüm iyilikler güzellikler Allah’a ait. Rabbimin isimleri ne de güzel kulun üzerinde tezahür etmiş. Daim olsun.”
Böylece kıskançlık adına ruhunuzda nefsin kırıntıları dahi kalmaz ve orada rahmet bereket tecelli eder.Meleklerin duasıyla kardeşimiz adına düşündüklerimizin iki katı ikram edilir bize..
Kıskançlığın da türleri var tabi.
Temel'in karısı Fadime çok kıskançmış. Temel'in elbiselerini kontrol eder saç bulursa çıngar çıkarır, Temel’le kavga edermiş.
Bir gün Fadime yine Temel’in elbiselerini kontrol ediyormuş saç bulamamış, yine çıngar çıkarmış:
Uyy Temel, şimdu de kel karularla mi oynaşayasun” demiş.
İnsan eşini tabi ki kıskanmalı fakat hastalık boyutunda olmamalı Fadime gibi..:)
Negatif enerjili insanları ruhum bir türlü sevemiyor dostlar. Sürekli sıkıntılarını etrafa yayıp sıkıntılarını daima diri tutarak gündem oluşturmaya çalışıyorlar.
Sürekli onlar gibi ağlak olmayınca tuzun kuru sanıyorlar.
Hiç acı çekmediğinizi, hiç haksızlığa uğramadığınızı, hiç sırtınızdan vurulmadığınızı, hiç ekonomik sıkıntılarla sınanmadığınızı, hiç hastalıklarla mücadele etmediğinizi sanıyorlar.
Bir çırpıda kurabiliyorlar: "Senin tuzun kuru tabi" cümlesini.
Mağdur edebiyatını çok iyi yapıp besleniyorlar.
Yaşamış oldukları sıkıntıların şifalanmasına asla izin vermiyor, ruhlarının inşirah bulmasına müsaade etmiyorlar. Çünkü tüm yaşam enerjileri negatiflik üzerine kurulu.
Ve hâl böyle olunca, musibet başlarından hiç eksik olmuyor, çileleri bitmiyor, evrenin tüm negatifliğini üzerlerine çekiyorlar.
Sonra da, “benim kaderim niye böyle?” diye dövünüyorlar.
Onlara; 'Bu kadar negatiflikle evrenin üzerine çökmediğine şükret” diyesim geliyor bazen..
Sen ise, sıkıntılarının içinde debelenmeyi seçmediğin, yaşadığın olumsuzlukları millete reklam etmediğin ve aslında küçük şeylerden mutlu olup her şeye şükrettiğin için suçlanıyor, tüm haset okların hedefi haline geliyorsun.
Belki senin de tuzun ıslanmıştır da, onlar gibi o tuzu nemli tutarak gündemde kalmak için çaba sarf etmek yerine, direkt güneşe koyup kurutmuşsundur.
Yeni kaderlerle yeni projelerle yola koyulmuşsundur.
Rabbimiz bu konuda da bize yol gösteriyor: Felak Suresi'nin 5. ayetinde "…Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden âlemlerin Rabb'ine sığınırım, de" buyurarak haset duygusu besleyenlerden kendisine sığınmamızı emretmektedir..