Göç Sorunu- Mustafa DEĞİRMENCİ- Yeni Meram Gazetesi
Değerli Okurlar,
Afganistan’da ABD ve NATO güçlerinin ülkeyi terk etmeye başlaması ve Taliban’ın ülkeye hızla hakim olduğu bir sürece girilmesiyle giderek artan Afgan göçmen (sığınmacı, mülteci) dalgası, “göçmen sorunu”nu yeniden Türkiye’nin gündemin üst sıralarına taşıdı.
“Göçmen sorunu”, Afgan grupların açıkça İran güvenlik güçlerinin oluşturduğu “koridor”dan geçerek Türkiye’ye geçmeleri, sınırdan ciddi bir engelle karşılaşmadan ve kayda bile geçmeden geçmeleri, tırlarla ülkenin ortasına kadar getirilip salıverilmeleri, ve bu görüntülerin medyada yer alması göçmen düşmanı, ırkçı şoven çevrelerin yeniden harekete geçmesi için vesile edildi. İktidarın göçmen politikasından çok da göçmenlerin hedefe konulduğu bir propagandaya hız verildi.
Son yıllarda siyaset çevrelerinde göçmen tartışması
Bir ucunda, göreve geldiğinden beri Bolu’dan göçmenleri sürmek için uğraşan ve en son tüm yabancı uyruklu kişilerin su ücretlerini normalin 10 katı artırmayı belediye meclisine getirecek kadar “ilerleyen” ve partisine meydan okuyacak kadar pervasızlaşan Bolu’nun CHP’li Belediye Başkanı Tanju Özcan ve “Yabancı uyrukluları Sungurlu’da barındırılmayacak. Bunlar işe yaramaz adamalar. Vatanı ve namusunu bırakıp Türkiye’ye kaçtılar!...” gibi ırkçılıkta, yabancı düşmanlığında sınırları zorlayan, yoksulluğun ve işsizliğin ve geleceksizliğin pençesindeki vatandaşların çaresizliklerini ve kafa karışıklıklarını istismar ederek ırkçılığa, yabancı düşmanlığına meşruiyet kazandırmak isteyenlerin,
Öteki ucunda ise, “Göçmenler olmasa Türkiye ekonomisi batar” diyen, AK Parti’nin eski genel başkan yardımcısı ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Yasin Aktay ile AK Parti’nin Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin sözcüsü olduğu, en aç gözlü kapitalist odakların çizgisinde savunamaya girişen bir anlayış var.
Sınıf partisi ve çeşitli ilerici güçler ise, özetle; insan hakları ve işçi enternasyonalizmini esas alan bir yaklaşımla mülteci yasasının çıkarılmasını, mültecilerin misafir olarak gören anlayışa son verilmesini, entegrasyon ve bu girişimlerin başarılı olabilmesi için vatandaş ve mülteci işçiler arasındaki rekabeti ortadan kaldıran çalışma koşullarının oluşturulması için gerekli talepler öne sürülüyordu.
Kısacası son haftalarda, Afganistan’dan başlayan göçün ABD’nin Afganistan’daki güçlerini ve işbirlikçilerini tahliyesiyle bağlantılı olduğu, bu konuda ABD yönetimi ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında bir anlaşmaya varıldığı anlaşılıyor. Bu anlaşmadan Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığının pek de haberi olmadığı anlaşılıyor. Reuters’in ABD Dışişleri Bakanlığının yetkililerine dayandırılarak yaptığı, “Sadece ABD hükümeti ve ordusu için çalışan Afganları değil, ABD'nin finanse ettiği projeler, ABD merkezli STK'ler ve medya kuruluşları için çalışanları da kapsayacak bir göç”ün planlandığı ve Türkiye’nin bu göçteki “üçüncü ülkelerden birisi” olduğuna (öteki de Pakistan) dair açıklamalar böyle bir anlaşmanın varlığını göstermektedir. Ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türkiye onları (göçmenleri) güçlü olduğu için koruma altına alıyor. Bundan sonra finansı iyi yönetmek suretiyle böyle adımları atacağız...” biçimindeki ilk bakışta öznesiz gibi görünen açıklamalar Afgan göçünün, bildiğimiz bir göç dalgasından farklı özellikler taşıdığını göstermektedir. Dahası bu göçün “organize bir göç dalgası” olduğu olasılığını güçlendirmektedir.
Bu da ülkemizde son 8-10 yıldır gündemde olan ama son haftalarda yeniden gündemin üst sıralarına çıkan “göç”, “göçmen” tartışmalarını sıcaklaştırıp büyütmüştür. Önümüzdeki günlerde daha büyütecek görünmektedir.
Saygılarımla…