GENÇLER GERÇEKTEN YURTDIŞINA KAÇMAK İSTİYORLAR MI?- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi
Bazı araştırmalar kaynak gösterilerek ülkemizdeki gençlerin önemli bir kısmının yurt dışına gitmek istediği iddia ediliyor ve bu sıklıkla dile getiriliyor. Tabii ki araştırmalardaki soruların soruş tarzı ve bunların yorumlanması önemlidir. Gençlerin eğilimleri anketlerle ölçülebildiği gibi, doktor, mühendis başta olmak üzere ülkede yetişen nitelikli işgücünden (yani beyin göçü) kaç kişinin dönmemek üzere yurtdışına gittiği, buna karşılık ne kadarının da ülkeye döndüğü (tersine beyin göçü) de burada belirleyici olabilir.
İnsanın çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık gibi dönemlerinde nasıl fiziki bakımdan farklı ise düşünce ve davranışlar bakımından da farklı olması gayet normaldir. Ayrıca teknolojideki değişmeler nesillerin davranışlarında farklılıklar meydana getiriyor. Mesela günümüzdeki teknoloji insanları birbirlerine çok yaklaştırıyor. Teknoloji yakınlardan daha çok dünyanın en uzaklarındaki insanları, kültürleri, hayatları tanıtıyor. Sosyal medya denilen araçlarla bunu üreten ve geliştiren ülkeler, diğer ülkeler ve toplumlar üzerinde açıkça hakimiyet kuruyorlar. Üzerlerinde hakimiyet kurulan ülkeler de mahkum oluyorlar, ya da alternatifler oluşturmaya çalışıyorlar. Bununla birlikte bu gelişmeler insanları kendilerine ve birbirlerine yabancılaştırıyor. Gençlerle veya çocuklarla yetişkinlerin iletişimi de böylelikle farklı hale geliyor. Bu farklılaşma, yetişkinlerin ve yaşlıların, çocukları ve gençleri anlama zorunluluğunu gerektiriyor. O halde sorumluluk, ebeveynlerde, öğretmenlerde, topluma yön veren kanaat önderlerinde, idollerde vs.
Son yüzyılda yaşanan hızlı endüstri gelişmeleri ve insan hayatının en ücra noktasına kadar yansımasıyla X, Y, Z kuşakları tasnifleri de yapılmaktadır.
“Tatlı suyun başı kalabalık olur” atasözü var. Bu sebeple insanlar, ABD’ye, Avrupa’ya özellikle de Almanya’ya yönelmekteler. Tabii bu ülkeler herkese değil, iyi yetişmiş olanlara başta ücretler, hayat hayatları olmak üzere iyi fırsatlar sunuyor. Biz ise hem devlet-toplum hem de aile olarak ciddi külfetlerle yetiştirdiğimiz nitelikli elemanları, hatta sermayeyi de buna katabiliriz, korumakta neden zorlanıyoruz? Bunun sebepleri arasında sadece ücret farkları olmayıp, yasalardan tutun çevreye kadar pek çok faktör yer almaktadır. “Bu ülkede yaşanmaz” gibi ön yargıları değiştirmek için bir dizi tedbire ihtiyaç vardır.
Genç işsizlerimiz var; özellikle diplomalı işsizliği bayağı artmıştır. Ama burada suçu tamamen eğitim sistemi ve kurumlarında aramak yerine, ailelerin davranışlarını da sorgulamak gerekmez mi? Ayrıca ne eğitim, ne de çalışmada olan bir kesim gençler de var. Esas mesele, bu kesimde.
Göç veya hicret olumsuzlukları yanında aslında dinamizm getirir. Neden emek göçü var? Bunun sebebi işsizlik veya başka yerlerde daha iyi iş imkanları bulma ümididir. Emek seyyaliyeti günümüzde sanayileşme ile kolaylaşmıştır.
Piyasaya göre kamu kesimi ülkemizde çok caziptir. Ancak buradaki istihdamı da artırmak mümkün değildir. Bu sebeple tüm politikaları kamu kesimi üzerinde yapmak, hele kamu kesimine alımlarda objektif kriterleri bırakmak ve kamuyu korunaklı istihdam şatosu haline getirmek ciddi sıkıntılar doğurur.
Yurtdışının ekonomik avantajlara bağlı başka bir cazip noktası, özgürlüklerdir. Aslında girişim özgürlüğü, serbestiyet üretimde önemli artışlar sağlar.
Yakın zamana kadar Avrupa’dan kişisel ürünler bolca gelirdi. Şimdi daha az olan, nitelikli ürünler geliyor. Hatta biz üretiyoruz, oralara ihraç ediyoruz. Sorun, bu üretimi ileri teknoloji ürünleri seviyesine gereken zamanda çıkaramamak… Yan orta gelir tuzağında bocalamak…
Yurtdışına gitme isteği “bu ülkeyi sevmiyorlar veya güvensizlikleri çok yüksek” yerine, “dinamik bir gençlik var”, diye yorumlamak geçiyor içimizden... Bu sebeple gençlikteki potansiyelin iyi kanalize edilmesi için çeşitli politikalar gerekiyor.
Ülkemizde bazı eğitim ve öğretim kurumları kendilerini küresel insan yetiştirmekle sorumlu görüyorlar. Buralarda yetişenlerin yurtdışı eğilimi daha yüksek oluyor. Ülkenin ve milletin ihtiyaçları doğrultusunda olursa ne ala. Oysa külfet milletin sırtında, nimet başkalarına ise başka. Kendi değerlerine sahip ve dünyayı bilen ve diğer ülkelerdeki akranlarıyla yarışan bir nesil yetiştirmek gerekiyor. Belki ideolojik ayrımlar dikkate alındığında ülkemizdeki bölünmüşlük göze çarpmakta, ama ortak değerlere bakılırsa birliktelik sağlanabilir.
Ayrıca bizde yaşı kaç olursa olsun, çocuk ailenin bir parçasıdır. Oysa Avrupa’da 18 yaşına gelen bir çocuk ailesine maddi katkıda bulunmazsa evden çıkıyor. Bunu teorik açıdan tartışmaktan ziyade, pratik çözümler üreterek gençliği üretime yönlendirmek herhalde daha isabetli olur.
azet
Yine bir anne ve babanın şefkat ve merhametini hiçbir ideoloji veya kamu kurumu veremez. Bu nedenle ailenin ve ebeveynlerin beklentilerinin sağlıklı şekilde yönlendirilmesi önemlidir. Ama yetmiyor, akran çevresi, sosyal medya daha baskın geliyor.
Bir zamanlar gençlik politikaları denilince sadece futbol ve stadyumlardaki bağırtılar anlaşılırdı. Hala bunların izleri var. Böyle olunca da ciddi politikalar üretilemiyor. Oysa bilim merkezlerinden, proje festivallerine kadar gençliğin dinamizmi görülüyor. Yeni nesillere ebeveynler, öğretmenler, siyasetçiler, işadamları, sanatçılar, sporcular, diziler vs. iyi örnek olabilirlerse ümitsizliğe yer kalmayacak...