F. GÜLEN VE 15 TEMMUZ KALKIŞMASI- Mustafa KAPLAN- Yeni Meram Gazetesi
15 Temmuz' da ABD’nin aktif rol oynadığı, ülkemizi işgal edip bölmek istediği, İsrail’in de aynı gayeye hizmet ettiği sır değil. Bunu herkes biliyor, hain olmayan her Türk vatandaşı da söylüyor. Eveleyip geveleyenler de var tabi. ABD’nin kullandığı aparatta yaklaşık 55 yıldır gizli servisi CIA eli ile örgütlediği güya cemaat olan Fetullah Gülen örgütüdür. Kimdir bu Gülen? İlkokul 3‘ten terk sonradan ilkokul diploması almış. Medreselerde tahsil görmüş. İlk vukuatı da 13 yaşında hocasını Atatürk’e hakaret ediyor diye şikayet etmek olmuş. Bu davranışı onun Türk istihbarat MİT tarafından keşfedilmesini sağlamıştır. Medrese tahsili bittikten sonra çeşitli camilerde imamlık yapmış ve askere gitmiştir. Askerde MİT mensubiyeti ona çok kolaylıklar sağlamıştır. ABD soğuk savaş döneminde Sovyet Rusya’nın komşularında komünizmle mücadele dernekleri kurduruyordu. Bu dernekler ülkemizde de kuruldu. Fetullah Gülen de Erzurum’daki derneğin kurucuları arasındadır. Vaizlik sınavında başarılı olur. O zaman Diyanet İşleri Bşk. Yrd. Yaşar Tunagör’ün yardımı ile İzmir Kestane Pazarı Camiine atanır. Burada örgütünün temellerini atar. Bu arada sosyal ve siyasal statüsünü de geliştirir. Mesela dönemin MİT müsteşarı Fuat Doğu ile Vehbi Koç’un evinde yemekli buluşmalar, CHP genel sekreteri Kasım Gülek ile tanışması bu odaklardan aldığı destekler örgütünü geliştirme ve genişletmede önemli olmuştur. Örgütün içinde olup sonra ayrılanların beyanlarına göre lazım olduğunda tomar tomar para ile geldiğini ifade etmeliyiz. Kasım Gülek’in mason olduğu, Gülen’i de mason yaptığı söylenir. Ancak bu hususta elde kesin bir delil yok. Kasım Gülek’in ABD’de bulunan akrabalarının desteğiyle CIA ile de irtibata geçtiği söylenir. Örgütün, Türkiye ve Dünya’nın hemen hemen her bölgesinde eğitim ve ekonomik faaliyetleri ile sosyal içerikli çalışmalar yaptığı bilinir. Bu faaliyetleri sonucu çok büyük mali bir güç haline geldiği de resmi kayıtlarla tespitlidir. 1970’li ve 1980’li yıllardan itibaren devlet dairelerine yerleştirdiği elamanları ile sivil ve askeri bürokrasiye hakim olduğu anlaşılmaktadır. Bürokrasiye elaman yerleştirmede, kurumlara giriş sınavı sorularının çalınmasının çok etkili olduğu itiraflardan görülmektedir. Özellikle yargı, emniyet, askeriyeye bu şekilde çalıntı sorularla girip tahsil görüp yerleşen elemanlar yurt içinde çok etkili olmuşlardır. Aşağı yukarı her iktidar döneminde siyasilerden destekte görmüşlerdir. Erbakan hariç. 2007’ ye kadar Erdoğan’da cemaat ile görüştü ise de sonrasında cemaatla görüşmemiştir. Cemaata soğuk davrandığı bilinir. Bunu F. Gülen’de anlatmaktadır. 1980 ihtilalcileri ve 28 Şubatçılar bile bu örgüte göz yummuşlar hatta korumuşlardır. 1999 yılında Gülen ABD’de Pensilvanya’da çok geniş bir çiftlikte bir villaya yerleştirilip açıktan CIA korumasına alınmıştır. Nihayet 2011 yılındaki MİT müsteşarını ifadeye çağırması krizi ile Ak Parti iktidarı ile örgütün arası açılmış, kılıçlar çekilmiştir. 2013 yılı 17-25 Aralık yargı darbeleri sonucunda artık saflar netleşmiş, iktidar çevreleri başta Erdoğan olmak üzere örgüte devlet içinde devlet manasına paralel devlet yapılanması demiş, devlette de birtakım karşı faaliyetler başlamıştır. Gezi kalkışmasında da örgütün özellikle de örgüte yakın polislerin çok rolü olduğu bilinmektedir. Bu örgüt ve elebaşı Gülen sadece devlete karşı faaliyet yapmamış, muazzez dinimizin de bozulması, sulandırılması noktasında çalışmaları olmuştur. Bunu da kamuoyuna ve Dünyaya dinler arası diyalog teranesi ile sunmuştur. Hatta bu kapsamda, peygamberimizi yok sayarak: La ilahe illallah dendimi kafi gerisine gerek yok, bile denip bunun propagandası yapılmıştır. Gülen, Vatikan’a giderek Papa’nın elini öpüp bağlılığını bildirmiştir. Bu işi ilkokul mezunu bir vaizin yapamayacağı, örgütü gizli servislerin yönettiği ve dış güçlere ve özelikle de ABD’ye hizmet ettiği açıktır. Bu durum gerek örgüt başının faaliyetleri ve örgütün yurt işi ve yurt dışındaki geçirdiği evrimlerinden anlaşılmaktadır. Bu örgütün PKK ile de irtibatlı olduğu güvenlik birimlerinin açıklamaları ile ispatlıdır. Örgüt ile siyasi iktidarın didişmesi devam ederken 2016 yılına gelindi. Örgüt içerideki kadroları ile artık Türkiye’yi ele geçirebileceğine kanaat getirdi. 15 Temmuz 2016 günü saat 22.00’de darbe girişimine başladı. Erdoğan halkı meydanlara çağırdı. Halk çağrıya uyarak meydanlara indi ve darbeyi bastırdı. Örgüte de haklı olarak FETÖ terör örgütü dendi. Devletin her kademesindeki bu FETÖ terör örgütü mensupları görevden atıldılar. Bunlar ve sivil örgüt mensupları yargılandı, cezalandırmalar yapıldı. Üst düzey FETÖ’cülerin bir kısmı da illegal yollardan yurt dışına kaçtı. Devletin bu terör örgütü ile mücadelesi devam ediyor. Darbenin olduğu saatlerde PKK da güneyden sınırı geçerek Güneydoğu Anadolu bölgemizi işgal etmek için hazırdı. Eğer darbe başarılı olsaydı, PKK da sınırdan girecekti. FETÖ elebaşı da çaldıkları Yavuz Sultan Selim'in kaftanı ile Türkiye’ye gelecekti. Ülkemiz bölünecekti. Plan buydu. Ancak aziz milletimiz vatanımızın bölünmesine canı,kanı pahasına asla izin vermedi. Dünyada bilinen terör örgütlerinden çok daha sinsi ve kanlı olan daha önceleri de çok sayıda cinayetler işleyen örgütü bertaraf etti. Ancak millet olarak rehavete kapılmamamız gereklidir. Hala uymuş hücreler tespit edilmektedir. Muhalefet hala işi sulandırmaya çalışsa da örgüt mensuplarına sahip çıksa da iktidar bu işin peşini bırakmayacaktır. 2023 seçimleri bunun için çok önemlidir. Bu seçimlerde ya ülkemizin bölünmesi için ya da bölünmemesi için oy kullanacağız. Millet olarak bu durumun bilincinde olmalıyız.