DİĞER KATEGORİLER

ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMAK

ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMAK- Abdurrahman KUTLU- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Benim doğup büyüdüğüm Akören bugün ilçe olmasına rağmen, benim gibi orada doğup büyüyenler, büyüğüyle küçüğüyle oraya “köy” demeye devam ediyorlar. Köye gideceğim, köyden geldim gibi. Köy, daha sıcak, daha kucaklayıcı gelir bize.
Bizim köye (Akören) içme suyu 1957 yılında geldi. 15 km uzakta olan Çukurçimen köyünden getirilen suyun borusunu (100 mm çapında) devlet vermiş, kanalı da halk kendisi imece usülü ile kazmıştı. Su hattı dağlık bir araziden geçmiş olmasına rağmen, halk çok su sıkıntısı çekmiş olması sebebiyle, dağlık arazi de olsa, kanalın kazılması hiç zorlarına gitmemişti. Zaten Akören halkı ilkokullarını (1925, 1953), ortaokul (1957) ve hastane binalarını (1973) kendi emeğiyle, gayretiyle yapmıştı. Hem de, binaların taşlarını dağdan sökerek, at arabaları ile taşıyarak ve inşaat harcının sularını kuyulardan çekerek yapmıştı.
Köye içme suyu geldikten sonra, bir plan dahilinde önce köyün meydanlarına çeşmeler yapılmış, sonra evlere su verilmişti. Köyde su şebekesinin kurulması iki, üç yıl sürmüştü. 1950’li yılların sonlarında su şebekesinin kurulmasının başlangıcını hatırlarım, bir harman mevsimine denk gelmişti, sap ve saman arabalarının birçok yerden geçmesi mümkün olmamıştı.
Akören’e içme suyu gelinceye kadar halk içme suyunu köyün ortasında bulunan, suyu çok yetersiz olan çeşmeden veya sarnıçlardan veya kuyulardan temin ederdi. Dağda veya kırsalda çalışırken herzaman hayvanlarının da kendisinin de içeceği suyu buralardan temin etmiştir. Ziraatin makinalaşmasına kadar bu böyle devam etmiştir.
Benim çocukluğumda, 1950’li yılların ikinci yarısı, Akören’de camilerde hoca efendilerin vaaz konularından biri, kirlenmesinden şüphe edilen kuyu ve sarnıçların nasıl temiz kabul edileceği idi. Anlaşılan nadir de olsa bazı sebeplerle, kuyu ve sarnıçlarda kirlenme şüphesi ortaya çıkabiliyordu. Kürsüde konuyu işleyen hoca efendiler, başka hoca efendilerin de görüşlerine atıflar yaparak halkı rahatlatacak yorumlar yapar, görüş bildirirlerdi.
Şüphe edilen kuyu veya sarnıçtan şu kadar kova su çekersen temiz kabul edilir sözlerini hatırlıyorum. Aklımda 80 kova kaldı. Yani, kirli olmasından şüphe edilen kuyu veya sarnıçtan 80 kova su çekip, başka tarafa döktüğün zaman temiz kabul ediliyordu.
Bugünkü şartlarda bunun kabul edilebilir, bilimsel bir tarafı var mı? Yok. Bunları o hoca efendiler o zaman bilmiyorlar mıydı? Elbette biliyorlardı. O halde? Madalyonun öbür tarafına bakalım. Yazın sıcağında kırsalda çalışan insanlar, yakın yörede hem kendilerine hem de hayvanlarına içecek su temin edecekleri başka yer yoksa! Temiz olmasından şüphe edilen kuyunun veya sarnıcın suyu o günün şartlarında nasıl, hangi imkanlarla tamamen boşaltılacak? Sonra suyu boşaltılsa bile, sarnıca su tekrar nereden doldurulacak? Şartları bugünkü gibi düşünmeyelim.
Bu meselelerin o yıllarda Anadolu kırsalının bir çok yerinin meselesi olduğunu tahmin etmek yanlış olmaz. O zamanın şartlarında o konuda yorum yapan, görüş bildiren hoca efendiler elini taşın altına koyup, sorumluluğu üzerlerine alarak toplumu rahatlatmış, günlük hayatın akışını sağlamış oluyorlardı.
Su hayattır, su azizdir, hiç israf edilmemelidir. Su hizmetleri ve su hayratları kültürel değerlerimizde ayrıcalıklı yere sahiptir. Anadolu insanı içme suyuna az veya çok çeşitli meşakkatler yaşayarak kavuşmuştur. Bugün halen sağlıklı içme suyuna kavuşamayan köylerimizin ve yerleşim yerlerimizin olduğunu unutmamak lazım. 6 Şubat 2023 tarihinde olan Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi kapsayan büyük deprem felaketinde de, birçok ihtiyaçların yanında, içme suyunun da önemli bir mesele olduğu ortaya çıkmıştır.