EKONOMİK SONBAHARIN EŞİĞİNDE- Behçet BÜYÜKGÖKMEN- Yeni Meram Gazetesi
Başlıktaki cümleye bağlı olarak sorulması gereken soru şu; sonbahardan sonra hangi mevsim gelir?
Hemen herkes ittifak eder ki, sonbahardan sonra kış gelir. Başlığa aldığım cümle ile bunu birlikte okuduğumuz zaman çok net olarak "ekonomide bir kış"ın gelmekte olduğunu anlamış olacağız. Bu öngörü küresel ekonomik sistemin sonbaharı yaşadığı ve kaçınılmaz olarak kış mevsiminin geleceği şeklinde anlaşılmalıdır. Muhtemelen normal bir kıştan değil kara kıştan söz etmemiz gerekecek.
Bu yazıda öyle bilimsel verilere, istatistik kurumunun bültenlerine, küresel ekonomi horozlarının ötüşlerine filan yer vermek niyetinde değilim. Yani bu yazı öyle bilimsel bir yazı olmayacak.
Hani bir reklam repliği vardı ya, "dümdük söylemek" işte onun gibi dümdük söyleyeceğim.
Modern insan (birey mi demeliydim zira insan "ünsiyet" kuran bir varlıktır.) "Tanrıya ve topluma ihtiyaç duymadan hayatını sürdürebilen bir varlık türüdür." Yani öyle zanneder ve bu nedenle büyük bir kibre kapılır. Biraz dikkat edin çevrenizde bunu hemen gözlemlersiniz.
Modern birey, "sınırsız haz" karşılığında ruhunu şeytana satan varlıktır. Bu ruhunu şeytana satma işi o kadar cazip gelmiştir ki, modern ulus devletler de aynı yolu izlemişler muhtemelen "sınırsız egemenlik" için ruhlarını şeytana satmışlardır.
Modern kapitalist, "sınırsız sermaye" için benzer pozisyonda konumlanmış ve gittikçe yerini tahkim etmiştir.
Öyle anlaşılıyor ki, modern bireyin, modern ulus devletin ve modern kapitalistin buluştukları ortak payda "sınırsızlık" ortak paydasıdır. Nitekim kendine bilim sıfatını hak gören iktisat/sınırlı kaynaklarla sınırsız insan ihtiyaçlarının karşılanması olayını incelediğini iddia eder. Temeline bu düşünceyi koyan bir disipline bilim denilir mi? Diyen desin, bence koskoca bir safsatadan başka bir şey değildir.
Antik çağların destanları bile bundan daha bilimseldir. Gılgamış mesela üçte iki tanrıdır ve bu nedenle yapıp ettikleri ölümle tanışıncaya kadar bir yarı tanrı eylemi olarak anlamlıdır.
Şu "ölüm" denen gerçeklik olmasa her şey ne kadar güzel ve yolunda olacaktı. Her şey sınırsız olunca şeytana ruhunu satmak da oldukça karlı bir alışveriş sayılabilirdi.
Bu ne idüğü belirsiz yaratık için üzgünüm.(!) Ölüm var, sınırsızlık yok.
Neyse konuyu bir miktar dağıttığımın farkındayım. Doğrusu bunu biraz da bilerek yapıyorum ki, bazı ezberler bozulsun.
Başlıktaki ekonomik sonbaharın eşiğinde cümlesini ülkemizde ekonomi kötüye gidiyor bu nedenle ekonomik kış gelecek anlamında kurmadım. Bu cümle neredeyse bütün dünyayı kuşatmış sistem için kuruldu. Yani şunu söylemeye çalışıyorum. Yaklaşık olarak 18. yüzyıldan bu yana gezegenimizi etkisi altına alan sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve dini sistemler büyük bir çöküşün eşiğindedirler. Sonbaharı yaşamaktadırlar. Kaçınılmaz olarak kış mevsimine gireceklerdir. Sistemin çöküşü ekonomi üzerinden gerçekleşecek. Tarih büyük ekonomik sorunların ekonomik yöntemlerle çözülemediğini gösteriyor. Bu büyük buhran zamanlarında politika kurumu devreye giriyor ve başta savaşlar olmak üzere can yakıcı çözüm yolları deneniyor.
Kitleler Titanic yolcuları gibi davranıyorlar. Belki de asıl sorun uyarıcı olması gerekenlerin de zevkü sefaya dalmış olmalarıdır. Allah encamımızı hayreyleye.