EĞİTİMİMİZE ÇOMAK SOKANLAR- Mustafa DEĞİRMENCİ- Yeni Meram Gazetesi
Bir milletin kalkınması ve muasır medeniyet seviyesine çıkması, çocuklarının eğitiminde maddi ve manevi değerleri yani kültür değerlerine bağlı, çağdaş bir eğitimin verilmesi ile mümkün olabilir. Yani milli bir eğitimle gelişen teknik ve fen alanlardaki ilerlemeleri takip ederek ona katkı sunulması gerekir. Bizim eğitim bakanlığımızın başında ‘milli’ kelimesi bulunuyor. Ancak eğitimimiz milli mi? Maalesef milli diyemiyoruz. Zira öğrencilerin büyük çoğunluğu ilkokul birinci sınıfa giriyor, lise hele hele üniversiteden mezun olurken tamamen değerlerine yabancı, materyalist bir kafa yapısı ile mezun oluyor. Hatta kendi mesleğinin gereklerini bile öğrenmeden o mesleğin mensubu olarak iş hayatına katılıyor. Tabi katılamayanlar da az değil. Peki eğitimimiz bu hale nasıl getirildi? Bu konuda 1923 ile 1950 yılları arasında üç tane eğitim bakanının rolü büyüktür. Bunlar Mustafa Necati, Reşit Galip ve Hasan Ali Yücel’dir . Her üçü de seküler materyalist felsefeyi eğitimimize hakim kıldılar. Üçünün de Mason olduğu söylenir. Esasen eğitim bakanlarımızın da Dış İşleri Bakanları gibi çoğunluğu masondur. Bu bakanların ilki olan Mustafa Necati o kadar ileri gitti ki: Harf inkılabından sonra padişahı tahttan indirdik, ülkeden kovduk, bu inkılapla da Kuran- ı Kerim’i tahtından indirdik, demiştir. Hatta Konya’ya bir konferans vermek için gelir. İlanlar asılır, reklamlar yapılır. Bu ilanlarda yukarıdaki sözü de yazılıdır. Konferans vereceği saatten iki saat önce ani bir apandisit rahatsızlığı geçirir, hemen ameliyat edilir, yatağına yatırılır. Yatağın ayakları aniden kırılır, yataktan düşer, ameliyatı patlar ve tam konferans vereceği saatte ölür. Ne diyelim, ilahi adalet… Diğeri Reşit Galip ise birçok skandalın sahibi öğrenciliğinden beri çok aktif hayat yaşamış bir kişidir. Gazetelerde yazılar yayımlamış, cemiyetlerde kurucu ve idareciliklerde bulunmuş, Trablusgarb ve Balkan savaşlarına gönüllü olarak katılmıştır. Rodos doğumludur. İlkokulu Yahudi okulunda başlamış sonra bu okulu bırakmıştır. Bu nedenle de Yahudi asıllı olduğu iddia edilir. 1911 yılında Rodos İtalya tarafından işgali sonrası İzmir’e gelmiş, orada liseyi bitirmiş ve sonrasında Darul Fünun Tıbbiye mektebini bitirmiş ve doktor olmuştur. Doktor olarak çeşitli görevlerde bulunmuştur. Türk Dili Tetkik Cemiyeti, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (bu kurumlar sonrasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu isimleri ile devam etmekte olup Tarih Kurumu tarihimizin yalan yazılmasına öncülük etmiş, Dil Kurumu da uydurukça ile dilimizin bozulmasını sağlamıştır) gibi kurumlarının kuruluşlarında bulunmuş ve nihayet milletvekili yapılmıştır. 1932 yılında Milli Eğitim Bakanı olmuş bir yıla yakın bakanlık yapmış, bu süre içinde çok ilginç güya reformlar yapmıştır. Bunlardan biri de İstanbul Darul Fünunu kapatıp Üniversiteye dönüştürmüştür. Darul Fünunun 150 kadar hocasının işine son vermiş, onların yerine başta Almanya’dan olmak üzere çeşitli ülkelerden Yahudi asıllı hocaları yüksek maaşlarla getirmiştir. Daha sonra Ankara Üniversitesi kurulmuş, dışarıdan getirilen hocalar orada da işe alınmıştır. Yüksek öğretimdeki bu gayrı milli hocaların etkisi çok uzun süre hatta bu gün bile sürmektedir. Zira bu hocalar asistan alırken genelde ismi bizden özü bu milletten olmayan gayrı milli kişilerden seçmişlerdir. Bu silsile bu şekilde devam etmiştir. Reşit Galip, yüksek öğretime soktuğu bu fitne unsurları, ortaöğretimde de öğretmen alımlarında da sürmüştür. Esasen 1950’ye kadar değerlerine bağlı öğretmen çok az bulunurdu. O devirde millet aleyhine hangi taşı kaldırsan altından Reşit Galip çıkmaktadır. Yıllarca istismar edilen ve ilkokullarda okunan andımızın, Türkçe ezanın, Türkçe hutbenin, Türkçe ile namaz kılmanın yazarı ve mucidi de bu kişidir. Nihayet 1933 yılında M.Kemal tarafından şahsi bir mesele yüzünden görevinden alınmış ve 1934’te 41 yaşında aniden ölmüştür. Ateşi bol olsun. Onun milli ve manevi değerlerimize verdiği zarar hala devam etmektedir. Diğer bir çomakçı ise Hasan Ali Yücel’dir. Öğretmen kökenlidir. Uzun süre bakanlık yapmıştır. Çomağını ilkokul öğretmeni yetiştiren Köy Enstitülerini kurarak sokmuştur. İlkokulu bitiren genelde köy çocuklarını alarak yatılı olan bu okullara almış, beş yıl eğittikten sonra öğretmen olarak mezun etmiştir. Bu okullarda eğitimin yanında köylerde işe yarayacak çeşitli mesleklerin öğretimi de yapılmış ve öğretmenler köye gittiğinde köylüye faydalı olmuşlardır. Proje olarak gayet güzeldi ancak bu okullarda Marksist ideoloji ve değerlerimiz karşıtı anlayışlar empoze edildiğinden halk bu okulları benimsememiş, bu okullardan mezun olan öğretmenlere iyi gözle bakmamıştır. Bu öğretmenlerin kazandırdıkları yanında eğitimimize ve milli değerlerimize, din anlayışımıza verdiği zarar daha fazladır. Yani bu kişi eğitimimize öyle bir hançer saplamıştır ki bu okullarda yetişen öğretmenler eli ile aileler ve toplum ifsat edilmiştir. Bu yapılanların hepsi bilinçlidir, dış destekli ve projelidir. Savaş meydanlarında yenilmeyen milletimizi içeriden yenmenin projeleridir. Bunlarla mücadele şarttır. O halde milletçe birinci önceliğimiz milli ve yerli insan yetiştirmek olmalıdır.