Duygularımızı yönetmek mümkün müdür? (1)- Nevzat TARHAN- Yeni Meram Gazetesi
Hayatımızda önemli bir yeri olan duygularımızın da yönetimi önemli. Hayatta verdiğimiz en önemli kararlardan günlük yaşamdaki tercihlerimize kadar pek çok konuda duygularımız belirleyici olabiliyor. Peki duygularımızı nasıl yöneteceğiz?
90’lı yılların sonuna doğru psikolojik bilimlerde bir devrim yaşandı. Bu devrimle birlikte bilimsel kategori olarak duygular da ele alınmaya başladı. Daha önce duygu konusu şairlerin, sanatçıların, manevi değerlere önem veren kişilerin konusu olarak görülüyordu. Duygu bilimsel kategori değil diye biliniyordu. Çünkü kanıt yoktu. 90’lı yıllarda kanıt çıktı ortaya. Ve bu çıkan kanıtları da yazılı kitap haline getirip Amerika’da yayınlayan Antonio Damasio isimli Portekiz kökenli bir sinir bilimci oldu.
Nörobilimci Antonio Damasio, bu konuyla ilgili olarak “Descartes’ in Yanılgısı” isimli bir kitap yazdı. Descartes ne diyordu? ‘Düşünüyorum o halde varım. Her şey akıldır. Aklın dışındaki diğer şeyler bilim alanı dışındadır.’ Aydınlanma çağı pozitivizm böyle başladı. Bu keşif pozitif bilimi de değiştiren bir keşif oldu. Pozitivizmde ne vardır? Kanıt dediğin zaman somut şeyler vardır. Deney ve gözlem somut şeylerdir. Ama şu anda bu somut alanın içerisine duygular da girdi.
Duygularla ilgili iki vaka örneği
Duygularla ilgili zaman zaman vurguladığım Gage ve Elliot vakaları var. Bu olgular literatüre girmiş. Birincisi 1850’lerdeki Gage vakası. Bu yetenekli demir ustası bir gün feci bir kaza geçiriyor. Amerikan Demir Kol Vakası olarak da tarihe geçen olayda 110 santimlik demir çubuk gözünden giriyor, beynin ön bölgesine saplanıp kalıyor. Demiri çıkarıyorlar ancak beynin ön bölgesi hasar alıyor. Gage’te bir süre sonra davranış değişiklikleri ortaya çıkıyor. Daha önce titiz ve dikkatli olan kişi gitmiş yerine savruk, işini aksatan, kendi kendine konuşan, saçma hareketler yapan, sorumluluk duygusu kaybolan biri gelmiş. Yani sadece duyguları değil, kişiliği de değişmiş. Yani beynin ön bölgesi duygularımızı da düzenliyor. Bu bölge hasar aldığında duygular da davranışlar da değişiyor.
Her şeyi yapan beyindeki mandalina büyüklüğünde tümörmüş…
Elliot vakası ise 90’lı yıllarda yaşanıyor. Elliot, çok başarılı bir avukat. 40 yaşlarında varlıklı, evli, güzel bir hayatı var. 40 yaşları civarında kişiliği değişmeye başlıyor. İşe geç gidiyor, sorumsuz davranışlar sergiliyor. Toplum içinde aykırı hareketler yapıyor. Bir süre sonra eşinden boşanıyor. Bir gün yaşadığı bir şikayet üzerine MR çekiliyor. MR’da beynin ön bölgesinde mandalina büyüklüğünde bir tümör olduğu tespit ediliyor. Tümör ameliyatla çıkarılıyor. Ameliyat sonrasında bazı testler yapılıyor. Duygu ve düşünce ayıran testler. Bu testler arasında duygularını ölçen testler de bulunuyor. Yanmış insanların resimleri, annesinin resimleri gösteriliyor. Normal bir insanın beyninde bu resimleri gördüğü zaman duygularla ilgili alanlar hemen aktif hale geçer. Ancak Elliot’ta bu bölgeler hiç aktif hale geçmiyor. Hiçbir duygu da hissetmiyor. Beyinde hiç duygusal cevap yok.
Duygusal sermayemizi çoğaltmayı öğrenmeliyiz
Halk arasında “duygusal zeka” olarak bilinen duyguların nörobilimi, duyguların ölçülebilir olduğunu kanıtlıyor. Duyguların nörobilimi, duyguları ölçebiliriz ve yönetebiliriz diye kaynak yönetiminin içine alınıyor. Duygu sermayesi çoğaltılabilir. Bu sermayeler doğuştan gelmiyor. Bunları sonradan kazanıyoruz ama kazanma yeteneği ile doğuyoruz, kaynakları büyütme yeteneği ile doğuyoruz. Bunu geliştirirsek beynimizde onunla ilgili network oluşuyor. Kimyasal bağlantılar oluşuyor ve beyin ona yönelik yatırım yapmış oluyor. Yapmazsanız köreliyor.