DÜNYA BİR MİSAFİR HANE ÖLÜMÜMÜZ VİSALDİR- Lütfi AYHAN- Yeni Meram Gazetesi
Keşke böyle olmasa ama maalesef gerçek bu: İlk insandan bu güne kadar olan ve bu gün de yaşanılmaya devam edilen ve kıyamete kadar de böyle olacak olan gerçekler çok acı ve pek doğru. Neden bahsediyorum? Topraktan, çamurdan, sudan… Yaratılan ve konulduğu Cennette hata yapan Hz Âdem Atamız ve Havva Annemizin dünyaya gönderilmelerinden bu yana, onların ilk çocukları (Habil- Kabil) ile başlayan dünya hayatı, kıyamete kadar üç aşağı beş yukarı aynı minval üzere devam edecek. Yani insanlar, cemiyetler ve devletler, bazen iyi bazen kötü, bazen savaş bazen barış, bazen hüzün bazen sevinç, bazen huzur bazen kargaşa, bazen umut bazen endişe içinde yaşayacaklar. Yani devamlı kötülük ve huzursuzluk olmayacağı gibi devamlı iyilik, güzellik, huzur ve mutluluk da olmayacak. “Müneccim misin be adam nerden biliyorsun?” diyenlere Fıtratı ve Sünnetullahı hatırlatırım.
Binlerce yıldır yaşayan insanların, cemiyetlerin bulamadığını, yapamadığını ve bu gün yaşayan 8 milyar insanında elde edemediğini yarınki insanların elde edeceğini, başaracağını iddia etmek başta matematik olmak üzere tüm bilimlere, akla ve fıtrata aykırıdır. Niçin böyle? İşte öyle! Çünkü insanı, dünyayı, ahireti, ezeli, ebedi, Cenneti. Cehennemi… Yaratan ve bunların rol aldığı bir “senaryo” yazan Rabbimiz böyle yazmış kaderi. Senaryonun özü şu: Bu dünya da kişiler ve cemiyetler devamlı huzur, devamlı mutluluk, devamlı barış yaşamayacakları gibi, sürekli savaş, biteviye huzursuzluk, devamlı mutsuzluk da yaşamayacaklar. Bazen öyle bazen böyle, devam edip gidecek dünya/hayat.
TABUTUM YÜRÜYÜNCE ARDIMDAN AĞLAMA
Bu girişten sonra gelelim esas mevzuya. Her yıl olduğu gibi bu yılda Konya’mızda Şeb-i Arus (düğün gecesi) törenleri başladı. “Mevlana’yı anma ve tanıma” temeli üzerine oturan bu törenler elbette çok güzel, lakin hedefine varıyor mu o biraz tartışmalı. Güzel çünkü hiç olmazsa,’ Konya, Mevlana, Şeb-i Arus, Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fihi Mafih, Semah…” gibi kelimeler gündem oluyor. Belki bu kelimeler ve eserler insanlara hakikate, gönle, akla, kalbe, doğru bir yolculuk başlatır. Bu kelimeler insanları asırlar önce yanan bir çerağın ışığına doğru sürükler. Bu yeni iklimde insanlar, “Allah, peygamber, sevgi, gönül, kalp, hakikat, ölüm, sevap, günah, iyilik, kötülük, ahiret, cennet ve cehennem “ mevzularına dalarlar.
Girişte yazdığım esas mevzu ise bu değil şu: hayatı, mematı, ahireti, dünü, günü ve yarını anlamak için bu gün yaşadıklarımızla, Mevlana Hazretlerinin yaşadığı dönemin benzerliği. Şöyle düşünün bundan takriben 800 sene önce de dünyada, Anadolu'da ve İslam dünyasında tam huzur ve barış yoktu bu günde yok. O zamanki huzursuzluğun savaşın kargaşanın sebebi “Moğol Kasırgası” idi. Asya’nın büyük bölümünü ve İslam Dünyasını o yıllarda tarumar eden Tayfunun kasırganın adı Cengiz idi Hülagü idi. İslam Dünyasını bu gün harabeye çeviren, kan gölüne dönüştüren zalimlerin adları ise; ABD, RUSYA, İSRAİL, ÇİN. 800 yıl önce Moğollar bu günse başkaları. Mevlana işte bu kasırganın harap ettiği diyarlarda ve zamanlarda yaşadı.
Anadolu Selçuklu Devleti bu kasırga ile zayıflamış, Anadolu da düzen bozulmuş, sistem dağılmış, İslam dünyası birliğini kaybetmiş, Hilafet Merkezi Bağdat ve İslam dünyasının birçok şehri tarumar edilmiş, evler, saraylar, şehirler, kütüphaneler yakılmış, yıkılmıştı. İşte böyle bir dönemde Mevlana Celalettin Rumi, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Nasrettin Hoca, Sadrettin Konevi gibi büyük insanlar Anadolu'nun kalbinde Neşet etmişlerdir. ( Bu dönemde Muhyiddin Arabi de Konya’da biraz ikamet etmiştir.) Bu gerçek bana çok ilginç gelir. Çünkü günümüzde yanlış olan şöyle bir düşünceyi ve kanıyı bu manzara tekzip eder; “ imkânlar çok olsa, insanlar geçim sıkıntısından, düşman ve ölüm korkusundan uzak olsa var ya… E ne olur. Her şey olur, Bilim, ekonomi, sanat, devlet güçlenir ve kalkınır..” Bu hüküm tam doğru değildir. Hatta bazen tersi dorudur. Yani huzursuzluk, sıkıntı, endişe, imkânsızlık… Dönemlerinde, büyük bilim adamları, büyük âlimler, büyük düşünürler ve sanatçılar daha fazla yetişir. Çünkü sıkıntı ve zorluklar insanı üretmeye, düşünmeye, tefekküre yönlendirir. “Konfor ise öldürür” Bu teze en iyi misal Mevla’nadır, Yunustur, Nasrettin Hocadır. Çünkü bunlar zorluk döneminin insanlarıdır. Not : Şeb-i Arus törenlerinin özü, Mevlana ne demişse, ne düşünmüşse, ne söylemişse bunları anlamak için onun eserlerini ( başta Mesnevi olmak üzere) okumak olmalı