Depremden 1 saat önce!-Muhammet GÜMÜŞ- Yeni Meram Gazetesi
6 Şubat saat 04.17'de merkez üssü Maraş'ın Pazarcık ilçesi olan ve yüzyılın felaketi olarak adlandırılan 7.7 büyüklüğündeki depremin yaraları aradan geçen 7 aylık süre içinde sarılmaya devam ediyor.
Kahramanmaraş’ın yanı sıra toplamda 11 ili etkileyen depremin en acı bilançosunun yaşandığı illerimizden en önemlisi Hatay…
Neden mi en önemlisi Hatay?
Çünkü taş üstünde taş, beden üzerinde ruh kalmamış…
Çünkü kadim medeniyetlere ev sahipliği yapan ve ülkemiz için stratejik bir öneme sahip şehrin adım atılacak bir bölgesi kalmamış…
Elbette diğer şehirlerimizde de yıkımın maddi, manevi etkisi çok yüksek ve bölgelere eşit şekilde yardımlar ulaştırılıyor, destekler veriliyor ama dediğim gibi, Hatay çok farklı...
Bundan mütevellit biz de Konya Gazeteciler Cemiyeti olarak geçtiğimiz hafta depremin ilk gününden bugüne şehrimizin görevlendirildiği Hatay’a gittik.
Hem geçen zaman içinde bölgede yapılanları gözlemlemek hem de meslektaşlarımıza Çam sakızı çoban armağanı babında destek olmak için önce İskenderun ilçesini, sonra Hatay’ın merkez ilçesi olan Antakya’yı ziyaret ettik. Konya Valiliği, Konya Büyükşehir Belediyesi, Selçuklu, Meram ve Karatay Belediyelerinin destekleriyle temin edilen diz üstü bilgisayarları bölgede faaliyet gösteren meslektaşlarımıza verdik.
Her mesleğin kendince zorluk ve sıkıntıları var elbette ancak gazeteciliğin zorluk ve sıkıntılarına bir de insani duygular eklenince işin içinden çıkılmaz oluyor. Bölgedeki meslektaşlarımızda tam da bunu yaşıyor aslında. İşlerini yapmak adına ne bir ofisleri ne bir masaları ne bir bilgisayarları, hiçbir şeyleri kalmamış, enkaz altından çıkmamış. Ama buna rağmen işlerini yapmak için kıt kanaat imkanlarla mücadele ediyorlar. Allah yardımcıları olsun…
Dedim ya işin içine insani duygu girince durum çok daha farklı oluyor diye, işte o farklılığı bölgede o ortamda enkazların, hatıraların arasında yaptığım empatide çok daha iyi anlamış oldum.
Düne kadar toplantılara gittiğiniz, haberlerini yaptığınız mekanlar yerle bir, düğünlerini, derneklerini, açılışlarını ve güzel günlerine şahitlik ettiğiniz insanlar yok olmuş, perişan olmuş.
Böyle bir felaket öncesi şehirden çıkarttığınız özel haberler ve bunları okuyup yorumlayan insanlar yok olmuş. Artık nereye baksanız özel haber, nereye baksanız acı, keder, gözyaşı. Düşünün hangi birini yapacaksınız, kime yapacaksınız? Bunlar oturulduğu yerden düşünüldüğünde pek idrak edilmese de, bölgeye gidip o toz duman beton seslerinin arasında düşünülünce çok daha farklı bir hal alıyor.
Hatay’a deprem öncesi birkaç kez ziyaretim olmuştu, dolayısıyla şehirde ilerlerken şurada şu vard, burada bu vardı demekten kendimi alamamakla birlikte felaketin boyutunu daha iyi anlamaya da vesile oldu.
Ekranda fotoğraflarla görmek, söyleneni duymak olayı anlatmıyor kesinlikle gidilip görülmesi lazım. Ve gördüğünüz de sadece yıkık virane binalar veya yıkılmak için küçük bir sarsıntı bekleyen binalar olmamalı asla. Bunların yanında görülmesi gerekenler yok olan umutlar, hayaller ve gelecekler olmalı, Kime dokunsanız yüreğiniz parçalanıyor, kimi dinleseniz insanlığınızdan utanıyor oluyorsunuz. Ne olacak buranın durumu, diyorsunuz çevreyi izlerken… Hadi şehir yeniden inşa edilir de ya umutlar, ya hayaller, ya yok olan gelecekler. Olay sadece maddi, fiziki değil, aynı zamanda psikolojik aynı zamanda sosyolojik olarak görülmeli. Bu nedenle ki bu enkaz kalktıktan ve bölge halkı refaha ulaştıktan sonra yaşanan felaketle birlikte Hatay, okullarda hayat bilgisi dersi olarak anlatılmalı. Geleceğimizin mimarları çocuklarımız hayallerini kurarken de, isteklerini oluştururken de bu zamana kadar bizlerin çok da umursamadığı gerçekleri asla boş geçmemelilerdir.
Yazımın başlığına gelecek olursam, depremden bir saat önce olayı bölgede enkazlar arasında dolaşırken enkaz arasında oturmuş ve gözü yaşlı enkaza bakan isminin Mustafa olduğunu öğrendiğim 60-65 yaş arası bir amcanın anlatımından öğrendim.
Fotoğrafını çekmeme izin vermeyen ve paylaştığı hikâyeyi hatırasına saygı olarak detaylı biçimde kaleme almam konusunda söz verdiğim Mustafa amcanın anlattıklarının özetinde ifade ettiği cümle beni gerçekten çok etkiledi. “Depremden 1 saat önceki hayallerim ve planlarımı deprem sonrası önüme getirmiş olsalardı hiçbirisi için asla mücadele etmez sadece aileme sımsıkı sarılırdım. Ve deprem sonrası 1 saat geri alınmış olsaydı hayallerim ve planlarım çok farklı olurdu. Onun için artık hayallerim de planlarım da yok, çünkü geleceğim enkaz altında yok oldu gitti…”
İşte gözü yaşlı bir yüreğin kısa sürede verdiği ciltlik kitaplarla anlatılacak olan hayata dair bir ders…
Allah böyle felaketleri tekrar yaşatmasın, yaşanılanları da tez zamanda el birliği ile ortadan kaldırmayı nasip etsin. Ve en önemlisi hayatın içinde yer alan böylesi gerçeklerle bizleri yüzleştirmesin... Yüzleşen yürekleri de feraha ulaştırsın... Âmin…
Kalın sağlıcakla.