DİĞER KATEGORİLER

DEDELER YAYLAYA TORUNLAR ALANYA’YA

DEDELER YAYLAYA TORUNLAR ALANYA’YA-Lütfi AYHAN-Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Fertlerin ve milletlerin karakterlerini ırsilik ile birlikte çevresel, sosyolojik ve kültürel faktörler oluşturur.  Bu sebepten milletlerin olaylara bakışları, kişisel ilişkilerdeki tavırları, arkadaşlık, dostluk, ticaret anlayışları, ahlaki ölçüleri birbirine benzemez. Bu benzemezlerden biri de tatil anlayışlarıdır.

Millet olarak asırlardır (resmi olarak Tazimattan sonra)  batıyı ve onun tekmil değerlerini üstün, iyi, güzel olarak kabul ettik.   Günlük hayatımızı, eğitimimizi, giyim kuşamımızı, yeme içme kültürümüzü… Onlarınkine benzetmeye çalıştık elanda bu durum devam ediyor.

Bu anlayışlardan biri de tatil anlayışımız. Tabi bu mevzuda da diğer konularda olduğu gibi batı ile aramızdaki iklim, tarih, coğrafya, kültür farklılıklarını irdelemeden, bu farklılıkları analitik bir süzgeçten geçirmeden şuursuzca taklit ettik. Ol sebepten saksağan gibi olduk. Girdiğimiz bu yol bizi çıkmazlara götürdü. Bir kere batı sanayileşmiş,  sömürgelerden büyük kazanç elde eden bir medeniyetti. Disiplinli bir iş ve eğitim anlayışına sahipti.  Dünya - Ukba anlayışı İslam'dan farklıydı. Bize göre soğuk bir iklimde yaşıyorlardı. Onlar için tatil daha çok,  güneşe, denize, sıcağa kavuşmaktı.  Biz ise öyle bir coğrafyadayız ki orada 4 mevsim eksiksiz yaşanır. Ülkemiz (genel olarak) yazın sıcak, kışın soğuk bir iklime sahip. O nedenledir ki atalarımız, yazları serinlemek için yaylalara çıkmışlar, kışın üşümemek için kışlaklara (deniz kıyılarına) inmişler. Fıtri bir davranış göstererek sıcaktan ve soğuktan uzak durmuşlar. Ol sebepten onlar Konya’yı yazlık, Alanya’yı kışlık başkent yapmışlardı.

Ne olduysa batıyı kendimizden üstün görmeye başladığımızdan sonra oldu. Her yaz tatilinde ve uzun bayram tatillerinde halkımızın önemli bir bölümü maşallah yollara dökülüyor. (20 milyondan fazla insan tatillerde yer değiştiriyormuş. Geçen tv de yorumcunun biri bu duruma “kavimler Göçü” diyordu.)

Bu girişten sonra önce kadim değerlerimize (kitap sünnet ve örfümüz) göre tatil anlayışını bir irdeleyelim, sonra da bu gün tüm dünyada olduğu gibi bizim milletimizde de oluşan, adeta bir tutkuya dönüşen ‘tatil yapma’ ‘ tatile çıkma’ ‘gezme tozma’ olgusuna bir bakalım.

Kitapta buyurulur ki;        

(“… O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul….”İnşirah ﴾7﴿

(“…De ki: "Yeryüzünde dolaşın da bir bakın nice olmuştur günahkârların sonu!...” Neml 69)

Peygamberimiz buyuruyor ki;  Ahirette sorulacak konular arasında zamanın nasıl geçirildiği ve gençliğin ne yolda tüketildiği de vardır.

TATİL NE ANLAMA GELİYOR

"Ta'tîl" kelimesi Arapça olup "atâlet" kökünden türetilmiştir. Atalet, "işe yaramamak, boş, faaliyet dışı kalmak" demektir. Yirmi dört saatin kendisine Allah tarafından emanet olarak verildiğine inanan bir mümin, "faaliyet dışı kalmak, boş durmak" manasında bir atalete kendini teslim etmez.  Mümin için tatil bir işten öbürüne geçmektir. 

NE OLDUYSA OLDU BİZE…

Günümüzde nasıl olduysa oldu tatil anlayışımız da değişti. Birçok alanda olduğu gibi bu mevzuda da ne tam batılı olduk,  ne de kendi kültürümüzde kalabildik.  Milletimiz “başı kesilmiş tavuk” misali bir o yana bir bu yana savruluyor.  Düşünebiliyor musunuz Allah’a, Kur’an’a inanan bazı müminler tatile çıktığı zaman inancına zıt işler yapmakta beis görmüyorlar. Bunların en basiti açık büfe uygulamasında yapılan israftır. Açların, susuzların bu kadar çok olduğu bir devirde, beş yıldızlı otellerde çöpe dökülen yiyecek ve içeceklerle bilmem kaç milyon kişi açlıktan, susuzluktan kurtulabilecek iken “Allah'ın sevmediği bir insan” (müsrif) rolüne bürünmek inanılmaz bir çelişki değil mi?  Demem o ki bir zamanlar dünyaya nizam vermiş, cihanı adaletle yönetmiş bir ceddin torunları olan, şu anda da tüm dünyanın özlemini çektiği adil, saadetli  bir sistemin mirasçısı bizler  “tatil” anlayışımızı bir gözden mi geçirsek?