DİĞER KATEGORİLER

Danışmak, istişare etmek deneyim ve erdemdir

Danışmak, istişare etmek deneyim ve erdemdir-Rıdvan Bülbül-Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6
Akıllı bir kimse, düşmanından da akıl öğrenmeyi ihmal etmez. (Beydeba) *** Toplumsal yaşamda kuşkusuz akil insanlara gereksinimleri vardır: yol göstermek, bugüne ve yarınlara ışık tutmak, yerine göre eöüy verme bağlamında... Bunlara “bir bilen” ya da “bir danışılan demek de doğrudur. Akıl akıldan üstündür kuşkusuz. Bir de üst akıl var. Çözüm sürecinde bir “akıl-akil” tartışmasıdır sür-git devam edip gidiyor. Arapça kökenli Akil’in sözlük anlamı “akıllı” demektir; akil “aklı eren” bağlamında da kullanılıyor. Kimi sözlüklerde daha geniş açıdan yaklaşılıyor; “Gerek deneyimi, gerek bilgisi, gerek de yaşı itibariyle belirli bir alanda sözü dinlenen, otorite durumunda olan, yaklaşım ve çözüm önerilerine değer verilen, sayılıp, sevilen, uzman ya da duayen kavramından farklı olarak içinde "kamil insan" kavramını da barındıran kişidir.” Akil adam kimilerine göre bilim adamları, sosyologlar, politikacılar, yazarlar, sanatçılar; bazılarına göre din adamları; yine kimilerine göre ses ve sahne sinema sanatçılarıdır. Açıyı daha da genişletmek olanaklıdır; Yakınlarında öne çıkmış kişiler milliyetçiler, liberaller, Kemalistler, Kürtçüler, solcular, radikaller; gazete yazarları; popüler kanaat önderleri ve siyaseten nüfuz sahibi olan kişiler akil adamdır. Kısacası “Akil Adam” kavramı görecelidir. Kişiye göre değişmektedir. ... “Ne akilim ne divane Gel gör beni aşk neyledi.” (Yunus Emre) ... D ünya tarihinde “Akıl çağı” diye bir değerlendirme vardır; Felsefede, 17. yüzyılın ikinci yarısında başlayıp, 19. yüzyılın ilk yarısına dek uzanan ve her alanda aklı temele alan Aydınlanma çağına “ Akıl Çağı “ denilmektedir. Akil adamlar Komisyonunda görev alanları beğenenler de var, beğenmeyenler de; doğru diyenlerde var değil diyenler de! Daha işin başında bölünmüşlük yaşandığı yadsınamaz. ... Bir yaya ile yaya olmayan yolda karşılaşmış; yaya olan, eşeğe binmişe sormuş: “Hemşerim, sen ne iş yaparsın?” “Ben aklın gereği neyse onu yaparım!” Neler yaptığını anlatınca yaya sormuş; “Sen gerçekten akıllı mısın?” “Kuşkun mu var?” “Var ya, eğer akıllı adamsan, şu çuvalı eşeğin bir tarafına yüklemezsin!” “ Çuvalın içinde buğday var, değirmende öğütmeye gidiyorum, eşeğe yükledim.” “Sen akıllı olsaydın, buğdayı ikiye böler, eşeğe öyle yüklerdin, dengeyi sağlardın!” ...... ■ İki şey akıl hafifliğini gösterir. Söyleyecek yerde susmak, susacak yerde söylemek. ■ Akıl yeryüzünden kalksa bile, hiç kimse akılsız olduğuna inanmaz.(Sadi) ... İstişâre sözcüğünün sözlük anlamı, fikir soma, danışma demektir. Meşveret kelimesi de, danışma anlamındadır. Meşveret veya istişâre etmek yani danışmak, insanı pişmân olmaktan koruyan bir kale gibidir. Meşveret olunacak kimsenin, insanların hâlini, zamânın ve memleketin şartlarını iyi bilmesi lâzımdır. Buna siyâset bilgisi denir. Bundan başka, istişâre edilecek kimsenin aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören, sağlığı yerinde olması, gerekir. Peygamberimiz der ki; “ İstişâre eden, danışan pişmân olmaz, istihâre eden zarar etmez...” İnsan, mâlını, güvendiği kimseye bıraktığı gibi, doğru söyleyeceğine emîn olduğu kimse ile istişâre eder, ona danışır. Peygamberimiz, Vahy-i ilâhî olmadığı zamân bir işe başlayacak olsa, kendi görüşü ile hareket etmeyip, (İşlerinde istişâre et!) âyeti gereğince, Eshâbının fikirlerini sorarak, en uyun fikre göre hareket ederdi. ... “İstişâre; danışma, güvenilir birisiyle fikir alış-verişinde bulunma; yapılacak önemli bir iş için, deneyimli, güvenli ve bilgili kimselerle meşveret etmek, onlara danışmak, sormak ve her yönden onlarla konuşmak” anlamında kullanılan bir terimdir. Danışma, Meşveret, müşâvere ve şûrâ sözcükleri de anlam bağlamında İstişare yakından ilgilidir. ... Hz. Muhammed’e sormuşlar; “Kur’ân-ı kerîm ve sünnette bulamadığımız bir olay ile karşılaştığımızda ne yapalım? Peygamberimizin yanıtı şöyle oldu; “Onu, sâlih kimselerden sorun ve onların istişâresine arz edin! İstişâre eden (danışan) pişmân olmaz; istihâre eden aldanmaz, zarar etmez; iktisâd eden (tasarrufa riâyet eden) de fakîr düşmez” ■ Dört şeyi yapan dört şeyden mahrûm kalmaz. Şükreden, nimetin artmasından; tövbe eden, kabûlden; istihâre eden, hayırdan; istişâre eden hakîkate ulaşmaktan, doğruyu bulmaktan mahrûm olmaz.(İmâm-ı Gazâlî) … Kişi oğlu malını güvendiğine bıraktığı gibi, doğru söyleyeceğine emîn olduğu kimse ile istişâre eder, danışır. (Âl-i İmrân sûresi) Meşveret yani danışmak, insanı pişman olmaktan koruyan bir kale gibidir. Meşveret olunacak kimsenin, insanların hâlini, zamânın ve memleketin şartlarını bilmesi lâzımdır. Buna siyâset bilgisi denir. Bundan başka, aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören, hattâ sıhhati yerinde olması, lâzımdır. Meşveret olunan kimsenin, bilmediğini veyâ bildiğinin aksini söylemesi günâhtır. Hatâ ile söylemesi günâh olmaz. Vehb bin Münebbih hazretleri; “Bir kitapta okudum: İstişâre etmeyen pişman olur. Kendisini başkalarına muhtaç görmeyen, kendi bildiği gibi hareket eder” buyurmuştur. ... Bedir Savaşında Katâde Hz. bin Nu’mân’ın bir nesne dokunarak gözünü çıkarmıştı Yakınları bu hâli görünce, yüzüne sarkmış gözünü oradan kesip almayı teklif ettiler ise de, önce Resûlullah efendimize bir soralım, Onunla istişâre edelim, ona göre hareket edelim dediler ve durumu arz ettiler. Resûlullah efendimiz, hazret-i Katâde’nin yanağına sarkmış olan gözünü yerine yerleştirip, mübârek eliyle sıvazladılar ve gözü iyileşti. Öyle oldu ki, hangi gözünün yuvasından çıkmış olduğu bilinemedi. Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyuruyor ki: “Dînin ve âhiretin husûsunda, Allahü teâlâdan korkan kimselerle istişâre et, onlara danış. Hayırlı işlerde acele et. Allahü teâlâ, seninle günah olan ve kötü şeyler arasına perde yapar. Dîni hakkında senden bir şey soran her mümine, yardımcı ol. Onlara yol göster. Onlara nasîhatte bulun. Allahü teâlânın beğendiği bir işte, seninle müşâvere eden, sana danışan bir kimseden hiçbir şeyi gizleme.” Bahâeddîn-i Buhârî hazretlerinin bir talebesi varmış. Hocasından nefsin kötülüklerini dinleye dinleye bir gün tenha bir yere gidip, nefsim nedir senden çektiklerim diye, kendi kafasına vuruyor, kendisini dövüyormuş. Oraya mübârek bir zat gelmiş ve; -Ne yapıyorsun evlâdım deyince, talebe, nefsi yüzünden kendisine eziyet ettiğini söylemiş. O zât, o zaman buyuruyor ki: -Evlâdım, nefsin sana değil, Allahü teâlâya, Onun Peygamberine ve dinine düşman. Sen eğer nefsine düşmanlık edeceksen, onun başka yolu var. Nefsin seni nereden aldatıyorsa, sen onu, oradan vur. Evvela sen, düşmanın nereden saldıracağına bak, sonra da tedbirini al. Dinini öğren ki, onun düşmanlığından sakınasın. Sen, başını sağa sola vurmakla, onu kendine daha çok güldürüyor ve onu eğlendiriyorsun. Sana söyliyeceklerimi Allah için yaparsan nefsin perişan olur. 1-Îmân edeceksin ve ehl-i sünnet itikadında olacaksın. 2-İlim sahibi olacaksın ki nefsinin saldırısına karşı korunasın ve dinini başkalarına öğretesin. 3-Harâmlardan sakınacaksın. 4-Farzları yapacaksın. 5-Sormadan, danışmadan bir şey yapmayacaksın. Zira nefsi en ziyâde tahrip eden sormaktır, danışmaktır. Çünkü nefis, hep ben biliyorum der. Talebe; -Hay hay efendim der. Fakat o zât, birden kaybolur. Meğer o zât Hızır aleyhirrahme imiş. “SEN BİZE SORDUN MU?” Bunun üzerine talebe, hocası Bahâeddîn-i Buhârî hazretlerinin yanına döner ve olanları anlatır. Talebesinin anlattıklarını dinleyen Bahâeddîn-i Buhârî hazretleri; -Peki evladım, sen nefsine ceza olarak kendini dövmeden önce gelip bize sordun mu, bize danıştın mı, buyurur... İmâm-ı Ebu Yûsuf hazretleri buyuruyor ki: “Kendi aklına, reyine göre hareket eden, pismân olur.” Muhammed bin Hâmid hazretleri; “Yol belli ve açıktır. Fakat insanı asıl maksada kavuşmaktan uzaklaştıran şeyler var. Bunlar; âlimlere, müctehidlere uymadan, kendi görüşüne uymak, nefsinin istekleri peşinde koşmaktır” buyurmuştur. Netice olarak, “Danışan dağı aşmış, danışmayan düz yoldan şaşmış” ata sözü, her şeyi özetlemektedir. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi ki: (İstihâre eden kaybetmedi, istişâre eden pişman olmadı.) ... Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Silsile-i aliyye büyüklerinden birine zerre kadar benzerlik, deryalar dolusu ibadet kadar değerlidir. Çünkü dinin aslı tâbi olmak, peki demektir. Teslim olmadan, peki demek sözde kalır. Onun için din büyüklerimiz, (Onbaşı, çavuş değil, er olmak lazımdır, çünkü er olan, peki der) buyuruyorlar. Cenab-ı Hak, hepimize dille de, kalbden de, peki demek nasip etsin! Öldüğümüz gün hepimiz aynı beyaz elbiseyi giyineceğiz. Ne makam, ne rütbe, ne de zenginlik kalacak. Hepsi sıfırlanacak. Dünyanın en bedbaht, en talihsiz insanı, bozuk bir din adamının izinden giden, onun kitabını okuyan, ondan istifade etmeye uğraşandır. Bu zamanda, o bozuk yayınlarda, itikadı bozacak bir kelime okur veya inanırsak, bozuk çevrede bulunursak her şeyimizi kaybederiz. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, (Bizim sonumuz ne olacak?) diyen birine, (Eğer gemi selamete erer, sahile çıkarsa yalnız kaptanını çıkarmaz, içinde kim varsa hepsini beraber sahile çıkarır. Onun için hangi gemide olduğumuza dikkat etmeliyiz) buyurmuştur. Bu büyüklerin gemisine binen, geminin gittiği yere gider. Ehl-i sünnet gemisinin kaptanı belli, gemi de sağlam olduğu için, bu yolda olanların hepsi sonundan ümitlidir. Bütün korku, bir kazayla, dalgınlıkla, şu veya bu şekilde, ahmaklıkla bu gemiden atılma, denize düşme tehlikesidir. Nefsinin isteklerine kapılıp da, hayalhanede yüzerken denize düşenin, sonra tekrar gemiye yetişmesi çok zor olur. Yanlış bir söz, Allah korusun, insanı küfre düşürür. Bir kalb kırmak veya içinde bulunduğu bu nimetin kıymetini anlamamak büyük felakettir. Böyle büyük nimete kavuşanın, sanki bu hep devam edecekmiş gibi, hiç tehlike yok gibi dikkatsiz hareket etmesi çok yanlıştır. Kim bir şeyin olmasında ısrar ederse, Allahü teâlâ, ona o yolda başarmasını sağlayacak kapılar açar. Allahü teâlâ ezelde, kulu istediği şeye kavuşturmayı dilemiştir. Tercih kendisine ait olduğu için de, elbette her şeyin hesabını verecektir. Bunun için daima iyi, hayırlı şeyleri istemeli, önemli kararları almadan önce de, muhakkak istişare etmeli, danışmalı. Bu bakımdan büyükler, (İstişare etmek, sebebe yapışmaktır ve kıymetli bir ibadettir) buyuruyorlar.