CUMHURİYETİN BAŞLANGIÇ YILLARINDA KADINLARA VERİLEN HAKLAR- Abdurrahman KUTLU- Yeni Meram Gazetesi
Tarih boyunca Türk kadınının toplumda üstlendiği roller değişiklik göstermiştir. Türk boylarında kadının yeri her zaman en üst seviyede olmuştur. Türk devletlerinde kadın hükümdarlar da vardır, devlet idaresinde söz sahibi olmuş kadınlar da olmuştur. Türklerde kadın her zaman HATUN olmuştur. Yani; eş, evin yöneticisi ve direği, saygıdeğer, kıymetli olmuştur. Bazı durumlarda bu unvan, hakanların eşlerine ve yüksek makamdaki hanımlara da verilmiştir. Türk Milleti kadına verdiği değerle, birçok milletten farklılık gösterir. Osmanlının ilk dönemlerinde kadın toplumun her kesiminde yer alırken, zamanla birçok alandan çekilmiş, hatta bazı kısıtlamalar getirilmiştir. Bu durumun etkisi batının örnek alındığı Tanzimat’la hafiflemeye başlamıştır. Öğretmenlik gibi bazı meslekler 19. yy son çeyreğinde başlamışsa da, kadınların devlet memuru olmaları Osmanlının son dönemlerine kadar gecikmiştir.
Osmanlı Devleti’nde toplum içindeki sosyal ve siyasi etkiliğini büyük ölçüde kaybeden Türk kadınının eski yerini kazanması Cumhuriyet kurulduktan sonra en üst seviyeye çıkmıştır. Yeni kurulan devletin her yönden gelişmesi ve kalkınmasında, kadınların oynayacağı rolü iyi bilen ve “Dünyada her şey kadının eseridir” diyen Büyük Atatürk, toplumun en önemli unsuru olan kadınların her yönden iyi yetiştirilmelerinin gereğini ve medeni bir toplum olma yolunda atılacak ilk adımlardan biri olduğunu biliyordu.
Cumhuriyetin başlangıcında;
“ Kadının en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yerin, ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti lâyıkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereçlerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Bu sebeple kadınlarımız da âlim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.”diyen Büyük Önder, en büyük öğretmenin ana olduğunu, bu sebeple milletin geleceğinde çok önemli olan Türk kadınının her alanda çok iyi yetişmesini istiyordu. Kadınların haklarının ve hukuklarının her alanda korunması gerektiğine inanıyordu. “Ey Kahraman Türk Kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” derken; kadınları yüceltmiş, onları cesaretlendirmeye, kendilerine güven kazandırmaya çalışmıştı.
31 Ocak 1923 de İzmir’de halka hitap ederken;”Bizim dinimiz hiçbir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını öngörmemiştir. Allahın emrettiği şey; Müslüman kadın ve erkeğin beraberce bilgi ve anlayış kazanmasıdır. Türk sosyal hayatında kadınlar; bilgi, anlayış ve diğer konularda erkeklerden kesinlikle geri kalmamışlardır.”demişti.
Önce 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu (öğrenim birliği) ile kız ve erkek öğrencilerin eşit haklarla öğrenim yapması sağlandı. 1926 yılında çıkarılan Türk Medeni kanunu ile; erkeğin çok eşliliği kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı tanındı. Aile hukukunda kadın-erkek eşitliği sağlandı. Mahkemelerde şahitlikte kadın erkek eşitliği, kadınların istediği mesleğe girebilme hakkı getirildi. Mirasta kadın erkek eşitliği sağlandı.
Türk Medeni Kanunu ile kanunlar Türkiye Cumhuriyetinin bütün vatandaşlarına uygulanmış, hukukta birlik sağlanmış, vatandaşlar arasında din ve mezhep farkı gözetilmemiştir.
Cumhuriyetin kurulmasından çok geçmeden Türk Kadınlarına önemli siyasal haklar verildi. Bunlar; 1930 yılında belediye seçimlerine, 1933 yılında muhtarlık seçimlerine ve nihayet 1934 yılında milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. Türk Kadınlarına tanınan bu haklar dünya kadınlarına çok sonraki yıllarda verilmişti.
Bu hakları İtalya 1948’de, İsviçre 1971’de, Japonya 1950’de, Fransa 1944 yılında vermişti. Bu yönüyle yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bunlar gibi birçok devletten çok önce kadınlarına seçme seçilme hakkı tanıyan ülke olarak tarihe geçmiştir.
Kadın milletvekili sayısı 1935 yılında yapılan seçimde 17, daha sonra yapılan ara seçimle 18’e yükselmiştir. Türkiye o dönemde kadın milletvekili oranıyla dünyada ikinci sıradaydı. Verilen haklardan sonra seçilen Türkiye’nin ilk kadın muhtarları Gül Esin ve Satı Kadın’dır. Gül Esin Aydın’ın Çine ilçesi Karpuzlu Bucağında muhtarlık yaptığı dönemde kahvehanelerde kumar oynamayı yasaklamış, kız kaçırmalarını önlemiş, nikâh işlerini büyük ölçüde düzene sokmuş; bu başarılarından dolayı Atatürk’ten ödül almıştı. Kazan Köyü muhtarı seçilen Satı Kadın başarılı hizmetler yapmış daha sonra milletvekili seçilmişti. Bu ilk kadın milletvekillerinin 13’ü eğitimci, 2’si çiftçi, biri belediyeci, biri doktor, biri de terzi idi.
Türk Siyasi Tarihi açısından önem taşıyan bu isimler, seçildikleri illere ve mesleklerine gören şu şekildedir:
1-Mebrure Gönenç, Afyon, Eğitimci 2- Hatı ( Satı Kadın) Çırpan, Ankara, Çiftçi 3- Türkan Örs Baştuğ, Antalya, Eğitimci 4-Sabiha Gökçul Erbay, Balıkesir, Eğitimci 5-Ayşe Şekibe İnsel, Bursa, Çiftçi 6-Huriye Öniz Baha, Diyarbakır, Eğitimci 7- Fatma Memik, Edirne, Tıp Doktoru 8-Naciye Elgün, Erzurum, Eğitimci 9-Fakihe Öymen, Ankara, Eğitimci 10-Benal Nevzat Arıman, İzmir, Belediyeci 11-Ferruh Güpgüp, Kayseri, Terzi 12-Bahire Bediş Morova, Konya, Eğitimci 13- Mihri Pektaş, Malatya, Eğitimci 14-Meliha Ulaş, Samsun, Eğitimci 15-Fatma Esma Nayman, Seyhan, Eğitimci 16-Sabiha Görkey, Sivas, Eğitimci 17-Seniha Hızal, Trabzon, Eğitimci 18-Hatice Özgener, Çankırı, Eğitimci
Bu şekilde kısa sürede medeni ve siyasi haklar elde eden kadınlar her alanda görev almaya başlamışlar, her geçen yıl sayıları artmış, bugün eğitim, hukuk ve sağlık başta olmak üzere topluma her alanda hizmet etmeye devam etmektedirler. Böylece ülkenin kalkınmasına önemli katkılar sağlamışlar, toplum her yönüyle medeni bir toplum olmuştur. Cumhuriyetin başarısı olan bu zenginlik elbette Büyük Atatürk’ün eseridir. O, Anadolu kadınının çok çile çektiğini biliyor, onlara medeni ve insani hakların verilmesini önemli görüyordu. “ Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim diyemez” sözleri Anadolu Kadınına verdiği değerin en açık ifadesidir.
Türk Kadınları ellerine geçen bu değerlerin farkında olup, haklarını ve hukuklarını iyi bilmelidir. Kendilerine karşı olabilecek her türlü haksızlığa ve ayırımcılığa karşı kendilerini savunma bilgi ve becerisine sahip olmalı ve her alanda aktif olarak görev almalıdırlar.
Peygamber Efendimiz ve dört halife döneminde kadına büyük değer verilmiş, hakkı hukuku korunmuştur. Kadınlar sosyal hayatta, ticarette, istişarelerde olmuş, hakkını her zaman cesaretle arayabilmişlerdir. Ancak sonradan gelen İslam devletlerinde bunlar devam ettirilmemiş, kadınlar başta sosyal hayattan çekilmiş, hakları büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Bu alışkanlıklar halen Arap Ülkeleri başta olmak üzere, birçok İslam toplumlarında devam etmektedir. Suudi Arabistan kadınlarına araba kullanma hakkını daha bir kaç sene önce vermiştir. Burada örnekleri çoğaltmak mümkünse de en yeni örneği Taliban Müslümanlığı (?) dır. Afganistan’da dört ay önce yönetimi ele geçiren Taliban geldiği günden beri hiç tolerans göstermeden kadınlara zindan hayatı yaşatmaya devam etmektedir.
Ne yazık ki kadına karşı gösterilen bu yanlış anlayış ve uygulamaları, dinimizin bir gereği zannedip, yanılgıya kapılan insanlarımız çıkmaktadır. Halbuki bunların dinimizin esasları ile hiç bir ilişkisi yoktur. Kadına karşı sergilenen bu olumsuzluklar cehaletten, kadına saygı duymamalarından ve dinimizin esaslarını tam bilmemelerinin yanında; o toplumlarda öteden beri gelen alışkanlıkları, gelenekleri ve kültürlerinin eseridir.
Kadın hakları meselesi bugün medeni dünyanın en çok ilgilendiği konulardan biridir. Türkiye Cumhuriyetinin başlangıç yıllarında Büyük Önderin kararı ve dirayetiyle gerçekleştirilen kadın haklarından hiç taviz vermeden ve çağa uygun olarak medeni dünyada yerini korumalıdır. Son yıllarda dikkat çekecek ölçüde artma eğilimi gösteren kadın cinayetleri ve kadına şiddet konusu son derece endişe vericidir. Birçok kuruluşun gündeminde olan, çeşitli platformlarda dile getirilen, bu gayri insanı davranışların kısa sürede bitirilmesi arzu edilir. Türkiye bugün her alanda olduğu gibi, kadın hakları konusunda da İslam dünyası içinde parlayan bir yıldızdır, üzerine hiçbir gölge düşürülmemelidir.