CUMHURİYET’İN MİMARİYE ETKİLERİ- Armağan GÜLEÇ KORUMAZ- Yeni Meram Gazetesi
1923…Cumhuriyet’in ilanı…Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu…Yeni modernleşme sürecini başlatan reformist girişimler tüm alanlarda olduğu gibi özellikle sanat ve mimari alanlarında da hissediliyor. Özellikle Cumhuriyet’in ilanını takip eden ilk 20 yıl, Türkiye’de yaşanan modernleşme sürecinin adeta özeti gibi.
Mimarlıkta Ulusçuluk
20. yüzyılın başları…İki Balkan Savaşı’nın ardından bir de verdiği bağımsızlık mücadelesi için Kurtuluş Savaşı’ndan çıkan yorgun Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte yeni bir yapılanma sürecine girilmiştir. Daha önceleri sadece kurumlar üzerinde denene modernleşme hareketi artık topluma inmiş, kılık, kıyafet, şapka, soyadı gibi yeni kanunlarla gündemde yerini almıştır.
Bir yüzyıl öncesi 19. yüzyılda Avrupa’da güçlenen Ulusçuluk hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu’nda da hissedilir bir hal almıştı. Avrupa’daki topluluklar birer birer Osmanlı’dan ulus bilinciyle kopmaya başlamışlardı. Ulusçuluğun ön planda olduğu bu dönemde toplumsal ve siyasal anlamda yaşanılan gelişmelerin mimariye yansıması da elbette kaçınılmazdı.
I. Ulusal Mimarlık Dönemi-Milli Mimari Rönesans
1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet’le birlikte gelişen milliyetçilik eğilimleri, mimarlık alanında yeni arayışlara neden olmuştu. Dönemin öncü mimarları Mimar Kemalettin ve Vedat Bey (Tek) öncülüğünde başlatılan akımla ülke mimarlığı yabancı etkilerden arındırılmaya çalışılmış, yerelliğe vurgu yapılmaya çalışılmıştı. Biraz da Klasik Osmanlı mimarlığına dönüş çabaları olarak da yorumlanabilecek bu dönem, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki mimarlık anlayışını da önemli ölçüde etkilemiştir. Bu dönemde Klasik Türk Mimarlığı yapıtları dirilterek bir “Türk Milli Üslubu” yaratılmaya çalışılmıştır.
Dış görünüş ve bezemede Selçuklu ve Osmanlı mimarisini temel alan bu üslup, milliyetçi unsurlar barındırmıştır. Öyle ki, eski dinsel yapılardan alınan elemanlar geniş saçaklar, kubbe, sivri kemerler, çini kaplamalar sivil mimarlığa özellikle de kamu binalarına uygulanmıştır. Selçuklu ve Osmanlı dönemi kemerleri yapılarda ön plana çıkmıştır. Yapıların, anıtsal görünme kaygısıyla, daha çok giriş cephelerinde tasarıma yoğunluk verilmiş, diğer cepheler daha sade bırakılmıştır. Giriş cephelerinde anıtsallığı vurgulayan sütunlar, çini panolar, yalancı kubbeler, dönemin yapılarında en çok kullanılan elemanlar olmuşlardır. Mimar Kemalettin’in Mimar Vedat Tek ve Arif Hikmet Bey’in bu döneme damgasını vuran önemli yapıları olmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarında milliyetçilik akımının devamında kurulan bir devletin milli birlik ve beraberlik duygularının pekiştirilmesine duyulan ihtiyaç, bir süre bu üslubun devamını gerektirmiştir.
Genç Cumhuriyet’te yabancı mimarlar ve artan rekabet
Teknolojiye ve çağın gereksinimlerine ayak uyduramayan I. Ulusal Mimarlık Döneminin ardından, dönemin mimarları tarafından da dile getirilen bir sorun ortaya çıkmıştır: yeni bir üslubu üretecek ya da eğitimini verecek mimar yoktur. Özellikle de genç mimarlar tarafından dile getirilen bu söylemler, batılı tarzda bir mimari üsluba geçmeyi hızlandırmıştır.
Özellikle mimaride batılılaşma isteğinin doğduğu bu dönemden itibaren yabancı mimarların öncülük ettiği projeler, genç Cumhuriyet’in kentlerinde birer birer yapılmaya başlamıştır. Bu dönemde ise iki mimar özellikle öne çıkmaktadır. Avusturyalı Clemens Holzmeister ve Alman Paul Bonatz. Ve artık Avrupa’daki mimari anlayış Türkiye’ye gelmiş ve piyasada rekabete giderek artmıştır. Bu da Türk mimarların kendilerini yetiştirmesine neden olmuştur.
Ulusal Mimarlık Dönemi’nde Konya
Bir Selçuklu başkenti olarak Konya da dönemin imar faaliyetlerinden etkilenmiştir. Osmanlı mimarlığında batılı etkilerin yoğunlaştığı döneminde üretilen mimari eserler, başta İstanbul olmak üzere, bir çok ilde görülmüştür. Konya’da bu dönem eserleri Aziziye Camii (1876), Hükümet Konağı (1882-83), İstasyon, Lojmanlar, Bağdat Oteli (1898) bunlardan bazılarıdır. Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait yapılardan bazıları ise Olgunlaşma Enstitüsü, Sanayi mektebi, eski Osmanlı Bankası, yapı Kredi Bankası, Ziraat Bankası, Postane Binası, Hacı Hasan Camii, Anber Reis Camii, eski Vali Konağı, Atatürk Evi, Konya Lisesi (Dar’ül Muallimin), Gazi Mustafa Kemal ilkokulu, Eski Konya Teknik üniversitesi Mimarlık Fakültesi Binası ya da Eski Selçuk Üniversitesi Rektörlük Binası/ (Dar’ül Muallimat), Hakimiyet-i Milliye İlkokulu ve Atatürk Anıtı’ dır.
Cumhuriyet’in 100. yılına yaklaşırken…
Kökleri Çatalhöyük’e, M.Ö. 7400’lü yıllara dayanan bir kentte yaşıyoruz.
Önemli bir İmparatorluğa Başkentlik yapmış bir kentte yaşıyoruz. Başkent öyle her kente nasip olmaz. Bir kere başkent olundu mu o hep öyle kalır.
Cumhuriyet Dönemi’nde önemli mimarların eserlerini bıraktığı bir kentte yaşıyoruz.
Yani dinamizmimiz, geçmişten gelen yaratıcılığımız, ev sahipliğimiz, kendini yenileme potansiyelimiz, tarihi gelecek kuşaklarla buluşturma potansiyelimiz var.
Taklide değil, yorumlayama ihtiyacımız var!
Tarihsel sorumluluklar çerçevesinde zorlukların üstesinden dayanışma anlayışıyla gelebilme ye ihtiyacımız var.
Bilimin rehberliğinde kamu yararı, toplum faydacılığı doğrultusunda gelecek için kararlı bir şekilde yürümeye ihtiyacımız var.
Mimari mirasımıza sahip çıkmaya, meslek hukukumuzu geliştirmeye ihtiyacımız var.
Toplum ve mimarlığı buluşturmaya ihtiyacımız var.
Yaşam kalitemizi arttırmaya yönelik çalışmaya ihtiyacımız var.
Daha iyi kentlerde yaşama hakkımızı aramaya ihtiyacımız var.
Ütopyaları gerçekleştirebilmek için güven ve inançla geleceğe sarılmaya ihtiyacımız var.
Bizim geçmişi taklit etmeye değil, yorumlamaya;
değişime ayak uydurmaya değil, değişimi anlamaya ve yeni stratejiler belirlemeye;
ve 100. yıla doğru
yerel değerlerimizle, yeni söylemler üretmeye, dönemimizin mimarlığını oluşturmaya ihtiyacımız var.
Cumhuriyet’imizin kuruluşunun 97. yılı kutlu olsun.