ÇİFTLEŞMEYİ BEKLEYEN KURBAĞA SESİNDEN HAYAT DERSLERİ!- Medine EKMEKCİ- Yeni Meram Gazetesi
Doğu Afrika’nın gecelerini dolduran, tuhaf bir çiftleşme ritüeliyle dikkat çeken kurbağalar, aslında insan doğasının derinliklerine ışık tutan birer ayna görevi görüyor.. Nasıl mı?
Afrika’daki kurbağaların olağanüstü yüksek sesli gıcırtılı vırakması vardır. Sizden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, sesleri her zaman ayaklarınızın dibinden bir yerden geliyormuş gibidir. Kurbağaların vıraklaması, Doğu Afrika sahillerinin gece müziğidir. Aslında vırak sesi sadece bir tür kurbağa tarafından çıkarılır ve bu ses gerdanını dışarı üfleyip sonra bir geğirme hareketini bırakmasıyla çıkar.
Bu, onun çiftleşme çağrısıdır. Dişi kurbağa bunu duyunca muhtemel eşinin yanına ustalıkla sıçrar. Ama geldiğinde tuhaf bir şey olur. Bu, aklınıza gelen şey değildir. Kurbağa dönüp dişiyi selamlamaz. Tam aksine, o yokmuş gibi davranır ve orada oturup şarkısını yıldızlara doğru söylemeye devam eder. Bu sırada dişi sabırla yanında beklemektedir. Dişi bekler, bekler, bekler. Erkek şarkısını söyler, söyler, söyler. Bu, çoğunlukla saatlerce sürer.
Olan aslında şudur: Kurbağa kendi sesine öylesine âşık olmuştur ki, en başta vıraklamaya neden başladığını unutmuştur bile. Şarkısına çiftleşme arzusuyla başladığını biz biliyoruz ama kendi yaptığı müzikle öylesine büyülenmiştir ki, onun için artık başka hiçbir şey yoktur, yanında nefes nefese duran dişi kurbağa bile..
Ama öyle bir zaman gelir ki, dişi kurbağa artık bütün sabrını kaybeder ve erkeği ön ayağıyla sertçe itekler ve erkek kurbağa ancak o zaman trans halinden çıkar ve dönüp dişisine sarılır..
Bu durum kurbağaların bu garip sırrını ifşa ederken son yüzyıl insanının yaşama biçimini de ele verir.. Kendi ötüşüne hayran bireyler haline geldiğimizi itiraf edelim artık. Ana ilkemiz bu: “Paramız kadar varız!” Oysa para hiçbir şeyi var etmedi, var edemeyecek de. Kendisi var edilen bir şey, başka bir şeyi nasıl var etsin! Para ya da kredi kartı vıraklamamızı güçlendiriyor, bu doğru..
Bizi tamamlayacak olanların peşinde ölesiye koşarken, hiç tamamlanmadan ölüyoruz. Etrafımıza bizi tüm etkileşimlerden ve iletişimlerden koruyacak bir zırh örmüşüz. Bir dişi kurbağanın gelip ön ayağıyla itmesi ve suya atması gerekiyor..
Kurbağanın kendi sesine olan aşırı düşkünlüğü, insanın maddi zenginliklere olan takıntısını da gözler önüne seriyor. Bu hikaye, bizi kendimizle ve çevremizle olan bağlarımızı yeniden değerlendirmeye davet ediyor. Tıpkı dişi kurbağanın yaptığı gibi, belki de biz de kendimizi bu tüketim çılgınlığından kurtarmak için bir adım atmalı, ilişkilerimize değer vermeli ve hayatın gerçek anlamını keşfetmeye çalışmalıyız..