CHP NEREYE KOŞTU- Mustafa KAPLAN- Yeni Meram Gazetesi
2. Meşrutiyetin ilanı ile yeniden açılan Meclisi Mebusanı Mondros Antlaşmasının 7. Maddesine göre İstanbul’u işgal eden İngiltere, Fransa ve İtalya 21 Nisan 1920’de basarak dağıttı. Bu baskın hareketini azmettirenler içinde Rauf Orbay’ın da olduğu iddia edilir. Esasen bu kişi Mondros Ateşkes Antlaşmasına Osmanlı adına imza atan o zaman İzzet Paşa hükümetinde Bahriye Nazırı olan şahıstır. Hatta bu antlaşmanın 7. Maddesini gören Sultan Vahdettin, Sadrazam İzzet paşanın suratına antlaşma suretini atarak bu madde varken bu antlaşma nasıl imzalanır, diyerek onu azletmiştir. Bu Meclis dağıtıldıktan sonra bazı vekiller Ankara’ya kaçarak aynı illerin TBMM’sinde de vekil yapılmıştır. İstanbul’dan gelemeyen vekiller için o illerin İl Genel Meclislerince seçim yapılarak seçilen kişiler o il için TBMM’ye gönderildi. TBMM bu şekilde oluşturuldu. TBMM’nin birinci meclisi 15 Nisan 1923 tarihine kadar görev yaptı. Milli Mücadeleyi bu meclis yaptı. Üyelerinin yapısı itibarı ile genelde din adamları ve mutaassıp muhafazakar kişilerden oluşuyordu. Savaş kazanıldıktan sonra bu meclis ile devrimlerin yapılamayacağını gören yöneticiler meclisin yenilenmesini istediler. Belirlenen kişiler alternatifsiz halkın seçimine sunuldu. Tabiatı ile yöneticilerin belirlediği kişiler vekil olarak seçildi. Bunların geneli Kemalistti. Kemalistler’in de genelinin Sebatay Yahudisi ve Ermeni kriptoları olduğunu bilelim. Nihayet bu şekilde TBMM’nin ikinci meclisi oluşturulmuş oldu. Bu meclisteki Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk diye iki grup vardı. Bu gruplar birleştirildi ve 9 Eylül 1923’te Halk Fırkası kuruldu. Daha sonra partinin adı Cumhuriyet Halk Partisi adını aldı. Ortanın solunda solcu politikaları benimsedi. Parti 1923’ten 1950‘ye kadar iktidar oldu. Partinin genel politikası milletin değerlerine, İslam’a karşı olmak ve ülkeye kazandırılan her yatırıma karşı çıkmak oldu. Özel sektörün yaptığı sanayi yatırımları dahi baltalandı. Özellikle 1945’den sonra ülkemiz adeta Amerika’nın bir eyaleti haline getirildi. 1952 yılında NATO’ya girmekle de bağımsızlığımız sözde kaldı. Bu olumsuz süreç 1950’den sonra da CHP’nin bürokrasideki etkinliği sayesinde 2002’ye kadar sürdü. Tüm bu olumsuzluğa rağmen CHP’de milli bir damar da vardı. Dış politika da devamlı ülkenin yararları gözetilirdi. M. Kemal, Ecevit ve Baykal genel başkanlıklarında bu her zaman böyleydi. Kılıçdaroglu zamanında bu milli haslet maalesef kayboldu. Gençliğinde ve öğrenciliğinde aşırı sol çevreler içinde bulunan devlet kayıtlarına göre genel müdürlüğü sırasında SGK’yı kendi akrabaları, hısımları, sol ve bölücü örgüt militanları ile dolduran Kılıçdaroglu partideki tüm milliyetçi solcuları tasfiye ederek, CHP’yi PKK’nın siyasi uzantısı bölücü HDP’nin yanına konuşlandırdı. Açık açıkta HDP’yi savunma noktasına geldi. Seçim kazanmak iktidara gelmek için partisini HDP’nin siyasi baskısı altına soktu. Ne yazık ki partinin bu hale gelmesine parti içinden ses çıkarılmıyor. Hatta HDP’ye bakanlık bile verileceğini söyleyen partililer var. Partiden yine ses eden yok. Bu durum ülkemiz için bir milli güvenlik sorunudur. Yani HDP’nin yanına konuşlanan CHP’de HDP gibi milli güvenlik sorunu olmuş durumda. Yazık CHP nereye koştu. Bu durumu ülkesini seven CHP’li vatandaşlarımız artık görmeli ve ona göre tavır almalıdır.