DİĞER KATEGORİLER

BURADA KUŞA YÜZME, BALIĞA UÇMA ÖĞRETİLMEZ

BURADA KUŞA YÜZME, BALIĞA UÇMA ÖĞRETİLMEZ- Mustafa KAPLAN- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Bu söz Osmanlı Medreselerinde herkesin görebileceği bir yere yazılırmış. Anlamı ise, uçmayı yapabileceğe uçma, yüzmeyi yapabileceğe de yüzme öğretilir yani kimde ne kabiliyet, yetenek varsa onun eğitimi yaptırılır, demekmiş. Gerçekten de bırakın yükselme devirlerini, son zamanlarında bile o medreselerde ve okullarda verilen eğitimde çok bilgili, donanımlı insanlar yetişiyordu. Ben emekli matematik öğretmeniyim. Hasbelkader bir kütüphanede elime bir rüştiye yani ortaokul 3. sınıf matematik müfredatı geçti. İnceledim. İnanın liselere hazırlama yanında günlük hayatta insanın karşılaşabileceği pek çok konuyu gördüm ve hayret ettim. Maalesef Cumhuriyet döneminde bu başarıyı göremiyoruz. Giderekte eğitim sistemimiz bozuluyor. Şu anda çocuklarımızı eğitmiyoruz, öğütüyoruz. Yakın geçmişte liseye ve üniversiteye giriş sınavları yapıldı, neticeler açıklandı. Durum içler acısı… Üniversite sınavına girenlerden yüz bin kişi sıfır puan almış. Bu hal nasıl bir şey, bu kişiler on iki yıl eğitimin sonunda hiç mi bir şey öğrenmediler? Çok düşündürücü... Maalesef her şeyimizi yabancılara teslim ettiğimiz gibi 1947 yılında da eğitimimizi milletten gizlenen Fulbright Anlaşması ile ABD’ye teslim etmişiz. ABD aynı adı taşıyan bir komisyon kurarak güya eğitimimizi düzenlemiş. Hala da düzenlediği söyleniyor. Bu anlaşma süreli olmalı ki hala son verilememiş. Bu komisyonun hazırladığı eğitim ve öğretim şekli, hazırladığı müfredatlar çocuklarımızı hayata hazırlamıyor. 1966’da ortaokula başladım. Tabiat dersinde kurbağa, terliksi hayvanların vs. iç organlarını, coğrafya dersinde Almanya, Rusya, ABD’nin vs. nehir, orman ve dağlarını, tarih dersinde de eski Yunan devletlerinin askeri ve sosyal durumlarını öğrendim. Bunlardan sınav oldum. Başaran başardı. Başaramayan bunlar yüzünden sınıfta kaldı. Okuldan atılanlar bile oldu. Bunlar çok mu önemliydi? Yazık ki ne yazık bu milletin çocuklarına...
Maalesef Osmanlı’nın ulaştığı herkesi yeteneğine göre eğitme bilincine bugün bile ulaşmış değiliz. Herkesi aynı sistem içinde eğitmeye, daha doğrusu eğitmemeye çalışıyoruz. İlköğretimden üniversiteye kadar çocuklarımızı eğitemiyoruz, öğretemiyoruz da. Ölçüsü ortada… Elemesi olmayan, ilkokula başlayan bir çocuğun 12 yıl sonra lise diploması aldığı yani sınıfta kalmanın olmadığı bir sistemden başka ne beklenir. Burada da bitmiyor, öyle veya şöyle üniversiteye de gidip bir bölümü bitiriyor. Al sana üniversite mezunu bir genç… İş istiyor. Üniversite mezunuyum, bana göre masa başı iş isterim, diyor. Devlet beni niye okuttu? Madem okuttu işte vermeye mecbur, diyor. Devletinde herkese iş vermesi mümkün değil, bu düşünülemez bile. O halde buna bir çözümde şarttır. Çözümüm Osmanlı eğitim sisteminde… Yani çocuklarımıza herkesin kabiliyetine göre eğitim ve öğretim verilmelidir. Herkesin üniversite mezunu olması şart değildir. Sanayilerimiz gelişiyor ve işçi arıyor. Esnaflarımız da işçi arıyor. O halde bu ihtiyaçlara cevap verecek şekilde mesleki eğitim sistemimizin yeniden düzenlenmesi gereklidir. Eleme yani sınıfta kalma mutlaka getirilmelidir. Bu milletin çobana, işçiye de ihtiyacı vardır. Milletimizin örf ve adetleri, değer yargıları mutlaka güçlü bir şekilde verilmelidir. Öğretmene maddi ve manevi yönden değer verilmeli, onun okulda ve sınıfta otorite olması sağlanmalıdır. Bunun içinde disiplin yönetmelikleri yeniden düzenlenmelidir. Bir milletin geleceği onun çocuklarına verdiği eğitimle doğru orantılıdır. Bu gidiş iyiye değildir. Eğitime sağlanan maddi imkanlar tek başına çözüm getirmez. Getirmiyor.