BUGÜNLERE VESAYETLERİ KIRA KIRA GELDİK- Mustafa KAPLAN- Yeni Meram Gazetesi
Vesayet, kontrol eden, yönlendiren güç, odak demektir. Gerek Osmanlı’da gerekse Cumhuriyette vesayet odaklarını görmekteyiz. Osmanoğlu ailesinin kendi içindeki taht kavgalarının yanında dışarıdan yönetime müdahale etme girişimleri de olmuştur. Vesayetin başında da Yeniçeri Ocağı gelir. Bu ocak devletin güçlü zamanında faydalı olmuşsa da zayıf zamanlarında devlete bela olmuştur. Yönetimde gözü olan paşalar bu ocağa dayanarak padişahlar üzerinde etkili olmaya çalışmışlar. Hatta padişahlar bile katletmişlerdir. 2. Osman, 3. Selim, Abdülaziz öldürülen padişahlardır. Sultan 2. Mahmut bu ocağı zar zor kaldırabilmiştir. Osmanlı’yı da yine sırtını Jön Türklere ve devamı olan İttihat ve Terakki Partisine dayayan kendi paşaları yıkmıştır.
Cumhuriyette de askerlerin vesayet olma çabası sürmüştür. İnönü ile M. Kemal’in arası açıldığında İnönü bu cesareti askerlerden almıştır. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak M. Kemal’in yanında durunca İnönü tasfiye edilmiş, M. Kemal ölünceye kadar yönetim dışında kalmıştır. M. Kemal öldükten sonra askerler İnönü’yü tutmuş, onun cumhurbaşkanı olmasına katkı vermiştir. 1950 yılına kadar çok ciddi de bir seçim yapmadan askerlerin desteği ile iktidarda kalan İnönü nihayet 1950 yılı 14 Mayıs’ta gerçek anlamda yapılan genel seçimlerde halkın Demokrat Partiyi desteklemesiyle iktidardan düşmüştür. Buna rağmen bazı generallerin paşam istersen yönetimi Demokrat Parti’ye vermeyiz dediği de söylenir. İçteki askeri vesayetin dışarıda 1945 yılına kadar İngiltere’ye 1945’ten sonra da ABD’ye dayandığı bilinir.
1952 yılında Türkiye’nin NATO’ya girmesi ile de NATO’da vesayet odağı olmuştur. 1950 yılında iktidar olan Demokrat Parti’ye 27 Mayıs 1960’da yine askerler ihtilal yaparak yönetime el koymuştur. On yıl askerleri asli görevlerinin başında tutan yani askeri vesayeti kabul etmeyen Başbakan Menderes’i yönetimden uzaklaştırıp iki bakanı ile birlikte astılar. 1971 yılında askerler hükümete muhtıra verdi. 1980 yılına kadar askerlerin gölgesi devamlı sivil hükümetlerin üzerinde olmuştur. 1980 yılında yine askerler tarafından ihtilal yapıldı. Dönemin ABD başkanına bilgi verildiğinde ya bizim çocuklar başardılar mı, diyerek ihtilal yapan askerlere tesir ettiklerini itiraf etmiştir. Sonradan ABD ve NATO kayıtlarında Türkiye’de yapılan ihtilal ve muhtıraların arkasında ABD ve NATO’nun olduğu da belirlenmiştir.
1997 yılındaki yine askerlerin yaptığı 28 Şubat post modern darbesinde de İsrail ile birlikte yine bu iki odağın etkili olduğu da tespitlidir. Özellikle o dönem Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in İsrail ile etkin bağlantıları da basın ve yayında yer almıştır. Bu süreçlerde asker çevrelerin bu kalkışmalarına ne sivil hükümetlerden ne de siyasilerden karşı oluş, duruş olmamıştır. Siyasiler halka da bu konuda rehber olmamışlardır. Hep sineye çekildi. Nihayet 27 Nisan Muhtırasında ilk defa devrin Ak Parti hükümeti, muhtırayı veren Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a karşı bir açıklama yaptı. Bu bir milat oldu. Sivil hükümet askerlere karşı duruyordu. Esasen bundan önce de MGK toplantılarında devrin başbakanı Erdoğan ile paşalar arasında sert tartışmaların olduğu Erdoğan’ın bazı paşaları azarladığı da sonradan basına yansımıştır.
En son 15 Temmuz 2016 günü FETÖ bağlantılı askerlerin yaptığı kalkışmadan sonra halkın vatanına sahip çıkması ile kalkışma bastırılmış sonrasında yapılan birtakım düzenlemeler ile askerlerin vesayet olma hevesleri iyice kırıldı. Askerlerin vesayet olma heveslerini içerideki bazı güçlerde körüklemişlerdir. Bunların başında TÜSİAD, bazı iş insanları, bazı sendikalarını sayabiliriz. Artık sivil hükümetler emirleri altındaki askerlere tam hakimdir. Her ihtilal ülkemizi elli yıl geriye götürmüştür. İnşallah bir daha ihtilaller yaşamayız.