BRICS ÜLKELERİ ve TÜRKİYE- Adem ESEN-Yeni Meram Gazetesi
BRICS kısaltması Brezilya B, Rusya R, Hindistan (India) I, Çin (China) C ve Güney Afrika (South Africa) S meydana gelir. Dünyanın en fazla nüfuslarına sahip ülkelerin bir araya gelmeleriyle oluşan bu yapıya İran, Mısır, Suudi Arabistan, Etiyopya ve Türkiye’nin katılmasıyla sayı artmaktadır.
Bu ülkeler birbirlerinden çok da uzaktır. Güney Afrika Cumhuriyeti Afrika kıtasının en güneyinde, Brezilya Güney Amerika’da diğer üçü Çin, Hindistan ve Rusya Asya ve Doğu Avrupa’ya hakim konumdalar. Bu ülkelerin üretim güçleri de hem küresel hem de bölgesel anlamda önemli yere ulaşmıştır. Başta Çin ve Hindistan nüfusları ve bölgelerini aşan güçleri bölgesel güçten küresel güce çıkma istidadına sahiptir. Özellikle Çin’in İpekyolu projesi Asya ve Afrika ülkelerinde hakimdir.
Bölgesel ve uluslararası işbirliklerine dahil olmanın altında farklı nedenler yer alır: Burada coğrafi konum herhalde en önemli yere sahiptir. Nitekim birbirlerine uzak ülkelerin işbirlikleri daha zayıf olmaktadır.
Türkiye’nin böyle bir oluşum içinde yeri var mıdır? Sorusuna cevap ararken reel ekonomik ilişkileri ve hedeflerini dikkate almak gerekir.
Ülkemizin dış ekonomik ilişkileri ele alındığında doğrudan yabancı sermaye yatırımları, portföy yatırımları ve diğer yatırımlar bakımından Avrupa Birliği ülkelerinin baskın şekilde önde olduğu görülmektedir. Mesela toplam ihracatın % 40’ı AB ülkelerine, % 20’si Yakın ve Orta Doğu ülkelerine aittir. Zira Türkiye 1996 yılında Gümrük Birliğine girilmiş, 2002 yılında AB aday ülkesi olarak ilan edilmiştir. Bunun yanında Yenden Asya Girişim ile de önemli bir seviye yakalanmış, AB ülkelerinden sonra ikinci sırayı almıştır. (Gürbüz, Z. Yeşim. Türk Dış Politikasındaki Dönüşümün Sermaye Akımları ve Dış Ticaret Üzerindeki Etkisi. Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Dış Politikasının tematik analizi. İstanbul Bilgi Ün. yayını, İstanbul, 2024 s.205-232.) Geçen gün sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında Türkiye’nin yüzünün Batıya doğru olduğun bir kez daha ifade etmiştir.
Burada reel ekonomi bakımından dış piyasalara açılma, ihracatı artırma, teknolojiyi geliştirmenin sürdürülebilirlik açısından değerlendirilmesi gerekir. Türkiye’nin coğrafi konumu, ekonomik potansiyelinin rasyonel ve gerçekçi olarak değerlendirilmesiyle pek çok kazanç sağlanacağı muhakkaktır. Ama bunu uluslararası sistem veya sistemi yönlendirenler ne kadar izin verecekler? Ülke yönetimi ve iş çevreleri dinamizmlerini koruyacak mı? Ayrıca iç siyasi gelişmeler bunu nasıl yönlendirecek? Gibi soruları sormak mümkündür.
Uluslararası sistemde başarılı olmak kaynakları verimli ve akıllı kullanarak üretim gücünü artırmak yani emek sarf etmek ve bu emeği iyi değerlendirmekle mümkün olur. Coğrafi açıdan olduğu kadar iktisadi ve siyasi açıdan da büyük avantajları olan ülkemizin farklı uluslararası oluşumlar içinde bulunması kaçınılmaz olarak da değerlendirilebilir.